Siyaset

“Toplumu umutsuzluğa iten siyasetteki çürümedir”

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan dün Halk TV’de Senem Toluay Ilgaz’ın programına konuk oldu

“Erdoğan’ın gitmesi için çok sert eleştirilerde bulunduğumuz millet ittifakının adayını destekleme kararı aldık” diyerek sözlerine başlayan Okuyan, TKP’nin bu kararı alma gerekçelerinden birinin Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin toplumdaki karamsarlığı büyütecek olması, diğerinin ise Erdoğan’ın kalmaya devam etmesi halinde Türkiye’nin gerçek sorunlarını konuşmayı imkansız hale getirmesi olacağını söyledi.

“Hiçbir seçim mutlak bir başlangıç ya da son olamaz”

Erdoğan’ın iddia edildiği gibi yenilmez olmadığını söyleyen Okuyan, öte yandan gitmediği takdirde bunun dünyanın sonu olmadığını da belirtti. “Erdoğan daha önce de kritik olarak değerlendirilen, Türkiye’nin son seçimi denilen uğraklarda seçim kazandı. Erdoğan’ın ve AKP iktidarının çok büyük bir güç olduğuna ve iktidarda kaldığında istediğini yapacağını dair bir kanaati de doğru bulmuyorum.” diyen Okuyan, TKP olarak hiçbir seçime mutlak bir başlangıç ve mutlak bir son olarak bakmadıklarını dile getirdi. Bu söylemlerin seçime sıkıştırılmış siyaset anlayışının sonucu olduğunu söyleyen Okuyan, “15 Mayıs’tan sonra kim kazanırsa kazansın Türkiye çok zorlu problemlerle karşılaşacak. Çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız, o tablonun emekçi halkın sırtına yıkılmaması için önlem almak gerekiyor.” dedi.

Depremin toplumda sanıldığının çok ötesinde bir kırılma yarattığını belirten Okuyan, deprem bölgesindeki AKP seçmeninin çoğunlukta olduğu yerlerde karşılaştıkları tablodan şöyle söz etti:  “Buralarda bizim gözlemlerimiz, çok ciddi bir sorgulama var halkta. Yalnızca AKP iktidarını değil. İnsanların ideolojik, siyasi tercihlerini, hatta kutsal bildikleri devlet kavramını sorguladığını görüyoruz. AKP iktidarının güvenilirliği ciddi bir şekilde azaldı. Ama insanlar henüz daha istikrarı ve kendi güvenliklerini savunacak bir alternatif görmüyorlar, asıl sorun bu.”

“Herkes inandığı programa, dünya görüşüne oy vermelidir”

TKP Genel Sekreteri zaman zaman karşılaştıkları oy bölme eleştirisine ise şöyle yanıt verdi: “Strateji deniyor… Strateji programla olur, doğrultuyla olur. Öyle listeler var ki, birbirine taban tabana zıt figürler var içinde. Yurttaşlar gidip o listelere oy kullanacaklar. Örnek vereyim, benim annem Diyarbakırlı, annem üzerinden orada aday olacağım diyelim ki ve Emek ve Özgürlük İttifakı’nın parçası olacağım, Cengiz Çandar’la aynı listede olacağım… Ya da benzer bir örnek Ankara’da Sadullah Ergin için geçerli. Bu iyi bir şey değil Türkiye açısından. Herkes inandığı programa, partiye, dünya görüşüne oy vermelidir. Çok sıkıştırırsanız aradan Muharrem İnce çıkar. İnce’nin CHP’den ne farkı olduğunu ben bilmiyorum bir siyasetçi olarak. Anketlerde oy oranları görülüyor, herkeste oyları bölüyor, seçim ikinci tura kalacak kaygısı yaratıyor. Oylar boşa gider kaygısı demek ki programatik hiçbir farkı olmayan bir siyasetçiyi bile öne çıkarabiliyor. Ya Cumhur İttifakındasın ya Millet İttifakındasın sıkıştırması başka arayışlara yönlendiriyor insanları”

“Siyasette ciddi bir ahlaki çürüme yaşanıyor”

TKP’nin mutlak olarak savunduğu bir programı olduğunu belirten Okuyan, “Türkiye’nin kurtuluşuna dair bir projemiz var. İktidara geldikten sonra ilk hafta yapacaklarımızı da açıkladık” dedi. Siyasette ciddi bir çürüme yaşandığını söyleyen Okuyan, açıklamasına şöyle devam etti: “Örneğin bazı siyasi partilerin Kenan Evren’in koyduğu %10 barajı yüzünden başka partilere oylarınız boşa gider demesinin durdurulması lazım. Pervin Buldan’ın söylediği şeyi, daha önce başka partiler HDP için söylüyordu. Türkiye eğer bu siyaset kültürüne teslim olursa, toplumu asıl umutsuzluğa ittirecek olan budur. Bu siyasette ahlaki bir çürümedir. Bu çürümede büyük sorumluluk AKP iktidarındadır. Ama öte yandan ilkelerden söz edene “dur zamanı değil” deniyor. Biz AKP’ye neden karşıydık? AKP laikliği, Cumhuriyeti bitirdi, özelleştirmelerle uluslararası tekellere büyük bir alan açtı, emekçi sınıflara korkunç bir cehennem yaşatıyor, dış politikada çok büyük maceralara girdi ve hala girmek üzere. Ama bunların konuşulmadığı seçim var önümüzde. Bu gerçek bir seçim olabilir mi? Bir örnek vereceğim, Millet İttifakı’nın mutabakat metninde laiklik yok. Diyeceksiniz ki “ne bekliyorsunuz oradaki partiler belli zaten”. Ama o zaman laikliği savunan bir partinin çıkıp oy istemeye hakkı var. Ya da Türkiye’de özelleştirilmemiş iki büyük kurum kaldı, hava yolları ve demir yolları. TCDD’yi hukuka ve ekonomik verim esasında özelleştireceğiz diye madde var muhalefetin metninde” TKP’nin iktidara geldiğinde atacağı ilk adımları da açıklayan Okuyan, “Tarikat ve cemaatleri dağıtacağız. NATO’dan çıkılacağız, çünkü NATO güvenlik örgütü olduğunu iddia ediyor ama güvenliği tehdit ediyor. Bütün temel sektörler derhal devletleştirilecek. Bunu yapmadan kaynak bulamayız. Devletleştirmeden bulunacak kaynaklar kısa vadede rahatlama sağlar, orta vadede ülkeyi uluslararası sermayenin denetimine veririz. Çözüm çok basit; laiklik, bağımsızlık ve devletçilik” dedi.

“Maliyetler arttıysa elektrik şirketleri neden devasa karlar elde ediyor?”

Programda haklı, haksız kazanç, AKP’nin hukuksuz özelleştirilmeleri de gündem konusuydu. Okuyan o konudaki görüşünü de şu sözleriyle dile getirdi: “AKP iktidarında baktığınızda Türkiye’de yalnızca yandaş sermaye diye hedef gösterilen kesim değil, büyük sermayenin tamamı inanılmaz kârlar elde etti. Bunların hepsi haksız kazançtır çünkü halkımızın yoksulluğunun karşısında büyük kârlar elde ettiler. Telekom özelleştirilmesindeki yolsuzluklara kafa yoralım ama asıl özelleştirmenin kendisi yolsuzluk. TÜPRAŞ, SEKA, Telekom, Tekel, enerji sektörü, AKP iktidarının öncesinde de var… Bütün bu yapılan özelleştirmelerin hiçbiri halkın yararına değil. Bu şirketler kâr elde etmek için kurulan şirketler. Kâr önünde sonunda bu toplumun bir kesiminin emeğinin karşılığı. İnsanlar yoksullaşırken büyük sermaye inanılmaz paralar kazanıyor. Meselenin özünde tablo çok net. Yolsuzlukları küçümsediğimiz düşünülmesin. Ama Türkiye’de en büyük soygun bugünkü sömürü sistemidir. Örneğin devlet niye ihaleye çıkıyor, niye kendisi yapmıyor? Niye bazıları kâr etmek zorunda? En basit örnek, halkımızın geçen yıl boğuştuğu elektrik faturaları. Deniyordu ki maliyetler arttı. Öyleyse niye elektrik şirketleri büyük kârlar ediyor? Bunun haklısı, haksızı, yollusu, yolsuzu olur mu? Dolayısıyla özelleştirmeler en büyük yolsuzluktur, kitabına uydurulduysa da yolsuzluktur. Biz TKP olarak insanlar arasındaki bu eşitsizliği kabul eden her şeyi karşımıza alıyoruz. Bu eşitsizliklerin haklı tarafı olamaz”

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu