Güncel

“Arkadaşlar merhaba”

Uzun bir süre sizlerden ayrı kaldığımı ve çok da özlendiğinizi dile getirerek başlamak isterim

Hepimizin şu anki gündemi, Aralık 2019’dan bu yana dünya genelini etkisi altına alan Covid – 19 yani korona virüsü. Maalesef  ki 14 Mart’tan itibaren Türkiye olarak da bu küresel savaşın içerisindeyiz. Hepimizin ortak olarak tek bir duası var, ülke olarak fazla yara almadan bu savaştan galip olarak kurtulmak. Bilim sağlık kurulu ve Sağlık Bakanlığı bu konu ile ilgili canları pahasına mücadele ediyor.

Başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere, bizler için evde kalmayıp hizmet veren herkese ve özellikle belediyelerin temizlik ekipleri, zabıtaları ve her daim yanımızda olan emniyet mensubu ve beraberinde  Türk Silahlı Kuvvetleri’ne , basın yayın organındaki tüm arkadaşlara minnet ve saygılarımı bir kez daha iletmek istiyorum .

Gündem korona virüsü olunca bana da bununla ilgili birkaç satır yazmak farz oldu. Aslında bilgi kirliliği yapmak, insanların beynini meşgul etmek istemem, hatta bir çok kez sosyal paylaşımlara tepki bile vermişliğim vardır. Daha ülkemize gelmediği zamanlarda virüsle ilgili yapılan ve bana göre abuk sabuk paylaşımlar için kendimce bir video çekip  – başka ülkelerde de olsa, insanlar ölüyor, ülke ekonomileri çöküyor . belki bizim de ülkemize gelir – demişliğim bile vardır. ( Merak edenler facebook sayfamdan 12 Mart tarihli ateş düştüğü yeri yakar isimli videomu izleyebilirler. ) Nitekim de öyle oldu. Benim paylaşımımdan 2 gün sonra Sağlık Bakanlığı Türkiye’de ilk vakanın görüldüğünü duyurdu.

Herkes internet üzerinden yapılan bir dolu haber ve yorumun sonucunda ;  Çinlilerin yedikleri hayvanlardan virüs salgınının kaynaklandığını düşünüyordu. İlk izlenim böyleydi, ancak daha sonra başka teoriler de ortaya atıldı . Amerika’nın oyunu olduğu , aslında virüsün suni olarak üretildiği haberlerini, ilaç fabrikalarının ekonomik problemlerini bu yolla halledecekleri haberleri takip etti. Senaryolar sadece bunlarla da kalmadı . Bir takım güçlerin! Ülke nüfusunu kontrol etmek için yapılmış bir düzen diyenler bile oldu. Bu konulara fazla girmeyeceğim, nereden nasıl geldiği hakkında yorum yapabilecek  bilgi dağarcığım yok benim. Biliyorum ki salgın ülkemizden gittiği anda bu konuyla ilgili devlet yetkililerimiz kafa kafaya verip istişare yapacaklardır. Ama şu anki öncelik az hasarla bundan kurtulmak ve bir çok dersler alıp, tekrar eski günlere geri kavuşmak.

Bir çok dersler almak derken; Mesela önce sağlığın ve özgürlüğün kıymetini bir kez daha anlamak. Özgürlük ne kadar da güzel bir kelime. Tek başına bile büyülüyor insanı. Sosyal mesafe kurallarında birçok şeyden mahrum kaldık hepimiz. En yakınımızın cenazesine bile gidemez olduk . Son bir kez öpüp koklayamadık. Ölmüşlerimizin mezarına gidip dualar okuyamadık . ( Bu arada , yakın zamanda kalp krizinden kaybettiğimiz Murat Yılmaz kardeşimin ve tüm ölmüşlerimizin ruhu şad olsun . )

Hastanede tedavi gören sevdiklerimizi ziyaret edemedik. Aile yakınlarımıza da gidemez olduk. Şehirler arası giriş çıkışlar yasaklandı. Dedeler, torunlarına , evlatlar, annelerine, sevenler, sevdiklerine  hasret kaldı. Sarılmayı kucaklaşmayı özledik.

Dostla karşılıklı bir fincan kahve içmek bile büyük bir lüksmüş meğer. Hani derler ya; “Kahve bahane , sohbet şahane ‘’ diye.

Geçmiş zamanda burun kıvırarak hoşnut olmadığımız bi çok şeye şimdi hasret olduk. Bu günler de geçecek. Biz yeter ki sabredelim .( Sabır vazgeçmek değil , doğru zamana ertelemektir.)  Sosyal mesafe kurallarına uyalım , mecbur kalmadıkça evden çıkmayalım . Çünkü bizlerin öylesine evden çıktığı her saniye, evde kalma süremizi uzatıyor. Bir yanlış adım  seni, sevdiğini ve ülkeyi çok adım geri itiyor.

Tekrar görüşmek üzere, kendinize cici bakın .

ftscemre.adres@gmail.com

adres.sim@hotmail.com

https://www.youtube.com/channel/UCLQhHM_JMRSIQ-jJrNDSJWQ

 

 

 

Daha Fazla Göster
Başa dön tuşu