EMEP basının yanında
EMEP "Sansüre karşı basın özgürlüğü için mücadeleden vazgeçmeyeceğiz" dedi
Emek Partisi Genel Merkezi tarafından yapılan açıklamada, “Basın emekçilerinin, halkın haber alma hakkının üzerinde engeller, doğru bir habercilikte ısrar eden basın kurumları üzerindeki baskılar son bulmamıştır” dedi. Bugün “darbe ile mücadele” adı altında, özünde kendi iktidarını pekiştirmek amacıyla yeni bir anayasa için sondaj yapan AKP iktidarının, darbe dönemlerini aratmayacak kadar ağır bir sansür rejimini hakim kıldığına dikkat çekilen açıklamanın tamamı şu şekilde;
“I. Meşrutiyet’in ilan edildiği 24 Temmuz 1908 günü, bu topraklarda sansürün kaldırılışı ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 1948 yılında aldığı kararla Basın Bayramı olarak kutlansa da, basın emekçilerinin, halkın haber alma hakkının üzerinde engeller, doğru bir habercilikte ısrar eden basın kurumları üzerindeki baskılar son bulmamıştır. Bugün de “Darbe ile mücadele” adı altında, özünde kendi iktidarını pekiştirmek amacıyla yeni bir anayasa için sondaj yapan AKP iktidarı, darbe dönemlerini aratmayacak kadar ağır bir sansür rejimini hakim kılmıştır. AKP iktidarının, işçi grevlerini en çok yasaklayan iktidar olmasıyla halkın haber alma hakkı karşısında aldığı tutum birbirini tamamlar niteliktedir.
II. Abdülhamid’in İstibdat Döneminin sansür uygulamaları ile yarışan uygulamalarına imza atılan AKP döneminde gazetecilerin yargılanmadığı ya da tutuklu olmadığı hiçbir sürece tanıklık edilmedi. 3 Temmuz 2024 günü, Ankara’da MA ve JinNews çalışanı 11 gazetecinin yargılandığı davanın karar duruşmasında 8 gazeteciye “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 6 yıl 3’er ay hapis cezası verildi.
Son olarak, İstanbul’da 10 Temmuz 2024 günü gözaltına alınan gazeteci Sadık Topaloğlu “Örgüt üyesi olma” iddiasıyla 13 Temmuz gün tutuklandı. İktidar ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Sinan Ateş cinayeti ile ilgili yaptığı haberlerden ötürü 63 gazeteciyi hedefe koydu. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın başka pek çok ülkesinde gazetecilerin baskı ve sömürü koşullarında mesleklerini yapmaya zorlanması, sermaye düzeninin bir sonucudur.
Basın, ifade ve örgütlenme özgürlüğü bir bütündür. Bunların olmadığı bir siyasal rejimde demokrasiden söz edilemez. Halkın haber alma hakkı ile basın özgürlüğü arasındaki kopmaz ilişki, basın özgürlüğü mücadelesinin sadece gazetecilerin ve basın örgütlerinin meselesi olmadığını da bize hatırlatır. Halkın vergileriyle sağlanan bütçeden iktidarı destekleyen yayın organlarına resmi ilan ve reklam yoluyla teşvikler dağıtılırken, işçi ve emekçilerin sesi olan basının resmi ilan hakkının Basın İlan Kurumu tarafından iptal edilmesi, açık bir sansürdür.
RTÜK’ün, muhalefetin sesine yer veren televizyon ve radyolara saçma sapan gerekçelerle cezalar vermesi kabul edilemez. İktidarın sansür sopası olan RTÜK kaldırılmalıdır. İçerik engelleme kararlarıyla internet medyasının, iktidarın izin verdiği bir yayıncılık çerçevesine hapsedilmek istenmesi, “etki ajanlığı” başlığıyla gündeme gelen düzenlemelerle sansür uygulamalarına yenilerinin eklenmesi kabul edilemez.
Bu ülkenin işçi ve emekçileri, sömürünün olmadığı, özgür bir ülkeye sahip olma hedefi ile mücadele ederken, bunu basın özgürlüğünün olmadığı bir ortamda gerçekleştiremeyecekleri açıktır. Dolayısıyla basın özgürlüğü, işçi ve emekçilerin öncelikli sorunlarındandır. Partimiz, işçi ve emekçileri, basın özgürlüğü için mücadeleye çağırırken, sansürün tamamen ortadan kalktığı bir ülke için mücadele etmekten de asla vazgeçmeyecektir.”