Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Merkez Yürütme Kurulu üyesi İlknur Birol hakkında 2015-2016 yıllarında yaptığı sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek açılan davada 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası verildi.
“DEM Partili olmak cezalandırılıyor”
Soruşturmanın 2018 yılında başlatıldığını söyleyen Birol, yargılama aşamasında da bir hukuksuzluk olduğunu söyledi ve ekledi: “2015-2016 yıllarının politik iklimiyle ilgili yaptığım paylaşımlar suçlamasa konusu yapıldı. Paylaşımların içinde Kobanî de var, Tahir Elçi’nin öldürülmesi de… Öncelikle paylaşımların hiçbirinde suç veya suç unsuru oluşturan tek bir şey yok. İfade özgürlüğü olduğu gibi eleştiri hakkı barındırıyor. Fakat meselenin bu olmadığı oldukça açık.
“DEM Partili olmak, kadın olmak, demokratik siyasetin bir parçası olmak, itiraz etmek bu ülkede suç olarak görülüyor. Asıl mesele bu. Biz ortada suç olduğuna elbette inanmıyoruz. Cezaevlerinde on binlerce tutsak var, hiçbiri de suçlu olduğu için orada değil. DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu’nda olmamın elbette çok özel bir önemi var. Siyasetten alıkonulmak, sindirilmek bu vesileyle DEM Parti’de çalışma yapanlara gözdağı verilmek isteniyor ama daha da önemlisi hukuk toplumu sindirmenin aracı olarak kullanılıyor.
Hukuk düzenine geçmek zorundayız”
Yargılama sürecinde de usul hatalarının yapıldığını söyleyen Birol, “Bunlar görülüp dava düşürülmeliydi ancak hızlı bir yargılamayla ceza verildi. Ayrıca infaz 14 ay görünüyor, bu tür davalarda haksız bir infaz hesaplamasına da giriliyor. Bütün bunlar bilinçli yapılıyor. Ceza içinde ceza vermeye çalışıyorlar. Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk, bu yanlışın düzetilmesini bekliyoruz. Türkiye bu ayıptan kurtulmalı, adaletin, hukukun tesis ettiği bir düzene geçmek zorundayız” dedi.
“Korku duvarını büyütmeyelim”
Son olarak kamuoyuna çağrı yapan Birol, şunları söyledi:“Hukuksuz bir uygulamayla karşı karşıyayız ve bu sadece benim başıma gelen bir durum da değil. Adaletin yerle bir edildiği bir düzende yaşıyoruz. Fakat bu yaratılan adaletsizlik duygusu toplumu, toplum olmaktan uzaklaştırıyor. Gücü olan, yargıyı muhalifler üzerinde sopa olarak kullanıyor. Bu elbette hesaplanarak, planlanarak yapılıyor. Buna itiraz etmek gerekiyor. Korkutmak, sindirmek isteyenlere karşı toplumun yanıtı da ‘korkmuyoruz, sinmiyoruz, itaat etmiyoruz’ olmalı.
Kimse gözaltılara, davalara, cezalara alışmasın, normalleştirmesin sözünü esirgemesin. Hatta inat etmeliyiz, bir araya gelerek bu hukuksuzluklardan kurtulacak kuvveti biriktirmemiz gerekiyor. Bu tür baskıcı rejimlerde hep birlikte mücadele edilmezse değişim sağlamak çok mümkün olmuyor. Bizi alıştırmaya çalışıyorlar, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar, ancak kamuoyuna hapishaneye girmeden önce çağrım: Korku duvarını büyütmeyelim, hukuksuzluklara karşı mücadelede inat edelim.”