
BETAM araştırmasına göre, 2023 itibariyle Türkiye’de 6,5 milyon kişi en temel ihtiyaçlarını karşılayamazken, ülkenin yüzde 3’lük kesimi ise ‘en derin yoksullar’ kategorisine giriyor.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) tarafından yayımlanan son araştırma, Türkiye’de giderek kalıcı hale gelen derin yoksulluk sorununa dikkat çekiyor. 2015-2023 dönemini kapsayan verilere göre, temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayamayan bireylerin oranı yıllar içinde dalgalı bir seyir izlese de, 2023’te hâlâ yüzde 7,7 gibi ciddi bir seviyede seyrediyor. Bu, yaklaşık 6,5 milyon kişinin hayati ihtiyaçlarını karşılayamadan yaşadığını ortaya koyuyor.
DAR TANIM, NET GERÇEKLİK: DERİN YOKSULLUK NEDİR?
Araştırmada kullanılan “derin yoksulluk” tanımı, TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi’nden elde edilen verilere dayanıyor. Betam’ın geliştirdiği bu ölçüt, Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) ile uyumlu olarak tanımlanan 13 maddi yoksunluk göstergesinden 6 temel ihtiyaca odaklanıyor. Bu ihtiyaçlar:
- Beklenmedik harcamayı karşılayamama,
- Temel fatura (kira, elektrik, su, doğalgaz) ve borç ödemelerinde zorluk,
- Et, tavuk veya balık içeren iki günlük öğünleri tüketememe,
- Evin yeterince ısıtılamaması,
- Yeni kıyafet alamama,
- Sağlam ayakkabı sahibi olamama.
Bu ihtiyaçlardan en az beşini karşılayamayan bireyler “derin yoksul”, tamamını karşılayamayanlar ise “en derin yoksul” olarak tanımlanıyor. 2023 itibarıyla bu “en derin yoksullar”ın oranı yüzde 3,3, yani yaklaşık 2,8 milyon kişi.
ZAMANLA AZALDI MI, YOKSA YER DEĞİŞTİRDİ Mİ?
Araştırma, 2015’te yüzde 9 olan derin yoksulluk oranının 2018’de yüzde 6,2’ye kadar gerilediğini, ancak sonrasında yeniden yükselerek 2021’de yüzde 9,2’ye çıktığını, nihayet 2023’te ise yüzde 7,7’ye gerilediğini gösteriyor. Özellikle 2018 sonrası yaşanan ekonomik türbülans ve COVID-19 pandemisinin etkisiyle yoksullukta ciddi artışlar gözlendi.
Ancak bu veriler yalnızca kişi başı gelir değil, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin de derin yoksulluğun kaderini belirlediğini ortaya koyuyor. Araştırmaya göre en düşük gelir grubunun toplam gelirden aldığı payın daralması, yoksulluğu doğrudan etkiliyor.
BÖLGESEL UÇURUM: GÜNEYDOĞU ZİRVEDE, MARMARA DİPTE
Yoksulluk Türkiye genelinde homojen dağılmıyor. Araştırmaya göre en yüksek derin yoksulluk oranları Güneydoğu Anadolu’da (yüzde 20,7) görülüyor. Bunu sırasıyla Kuzeydoğu Anadolu (%14,7) ve Ortadoğu Anadolu (%12,5) takip ediyor. Bu üç bölge, toplam derin yoksul nüfusun yarıdan fazlasını barındırıyor. Öte yandan Doğu Marmara (%2,2), Batı Marmara (%4) ve Batı Anadolu (%5) gibi bölgeler derin yoksulluğun en düşük olduğu yerler.
İSTANBUL’DA DERİN ÇELİŞKİ
Türkiye’nin en büyük kenti olan İstanbul’da kişi başı gelir yüksek olmasına rağmen, derin yoksulluk oranı yüzde 5,4 seviyesinde. Bu oran, gelir düzeyi daha düşük olan birçok batı bölgesinden daha yüksek. Bu çelişkinin temel nedeni olarak, İstanbul’daki yüksek yaşam maliyeti ve gelirlerin satın alma gücündeki düşüş gösteriliyor.
İSTİHDAM VAR AMA YETERSİZ
Araştırma, derin yoksul hanelerde istihdam edilen kişi sayısının ortalama 1,1 olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bu çalışan kişi başına düşen fert sayısının bazı bölgelerde 5’e kadar çıkması, istihdamın yetersiz kaldığını gösteriyor. Özellikle Güneydoğu, Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu’da işsizlik ve kayıt dışı çalışma derin yoksulluğun başlıca tetikleyicileri arasında.
EĞİTİM DÜZEYİ YOKSULLUĞU BELİRLİYOR
Derin yoksulluk içindeki bireylerin yüzde 85,2’si lise altı eğitime sahip. Yükseköğretim mezunlarının oranı sadece yüzde 2,4. Eğitim seviyesinin artması, yoksullukla mücadelede uzun vadeli en önemli araçlardan biri olarak öne çıkıyor.
EMEKLİLER GÖRECE KORUNAKLI
Veriler, emeklilerin yalnızca yüzde 2,9’unun derin yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor. Ancak İstanbul gibi şehirlerde hayat pahalılığı, bu kesimin de giderek kırılgan hale gelmesine neden oluyor. Yine de emeklilik statüsünün, kayıtlı çalışma geçmişiyle ilişkili olması bu grubun görece daha az yoksun kalmasını sağlıyor.
ÇÖZÜM BÖLGESEL POLİTİKALARLA MÜMKÜN
BETAM’ın raporu, derin yoksulluğun tek tip ulusal politikalarla çözülemeyeceğini, bölgesel farklılıklara odaklanan politikaların gerektiğini ortaya koyuyor. İstihdam, mesleki eğitim, kadınların işgücüne katılımı ve sosyal yardımların yeniden yapılandırılması, bu sorunun çözümünde kritik adımlar olarak öne çıkıyor.