AYM’den emsal karar: Esin Kavruk’tan zorla örnek alınması işkencedir

Mahkeme, başvurucuya 100 bin TL manevi tazminat ve 30 bin 446 TL yargılama gideri ödenmesine, ödemelerin kararın tebliğini takiben yapılmasına hükmetti.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde zorla tükürük örneği alınan hemşire Esin Kavruk’un başvurusunda, “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının” hem maddi hem de usul yönlerinden ihlal edildiğine hükmetti.
AYM, Esin Kavruk’un zorla tükürük örneği alınması ve bu süreçte maruz kaldığı şiddet iddialarına ilişkin yaptığı bireysel başvuruyu karara bağladı.
Mahkeme, Kavruk’un “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye maruz kaldığı” ve “etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği” gerekçesiyle Anayasa’nın 17. maddesinin hem maddi hem de usul boyutlarının ihlal edildiğine oybirliğiyle karar verdi.
Karara göre, tükürük örneği alınması işleminin gerekçesi yetersiz kaldı, müdahale tıbbi gözetim olmadan polisler tarafından yapıldı, işlem sırasında başvurucu yaralandı ve olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmedi.
Mahkeme, başvurucuya 100 bin TL manevi tazminat ve 30 bin 446 TL yargılama gideri ödenmesine, ödemelerin kararın tebliğini takiben yapılmasına hükmetti. Gecikme olması halinde ise yasal faiz uygulanacak.
Bakırköy’de “zorla örnek” baskını
Esin Kavruk, 2019 yılında sosyal medya hesabından yaptığı “savaşa hayır” paylaşımı nedeniyle gözaltına alınmış, “örgüt propagandası” suçlamasıyla tutuklanarak Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderilmişti.
İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği, Kavruk’tan kan, saç, tırnak veya tükürük örneği alınmasına karar verdi. Kavruk, rızası olmamasına rağmen 11 Kasım 2019’da zorla Adli Tıp Kurumu’na götürüldü, ancak hekim tarafından örnek alınmadı.
Birkaç gün sonra cezaevi yönetimi ve başgardiyanlar, “mahkeme kararı” ve “savcılık talimatı” gerekçesiyle Kavruk’u yeniden zorla götürmek istedi. 28 Kasım 2019 sabahı, yaklaşık 100 kişilik kasklı ve kalkanlı “robocop” ekibi eşliğinde B-6 koğuşuna baskın yapıldı.
Kadınlar baskına karşı direndi, ancak güvenlik güçleri tarafından darp edilerek koğuşlardan çıkarıldı. Dilek Geçkin, Zühal Sürücü, Zeynep Yeter ve Esin Kavruk’un da aralarında bulunduğu çok sayıda kadın fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldı; dört kadın ağır yaralandı.
Avukat Gülizar Tuncer’in aktardığına göre Esin Kavruk, hem koğuştan alınırken hem de götürüldüğü hastanede ağır işkence gördü.
Yine avukatın anlatımına göre, polisler Kavruk’un boğazını sıktı ve ağzını zorla açtı tükürük örneği aldı, bu sırada başvurucunun ağzında yırtıklar ve kanamalar oluştu.
Hastanede alınan darp raporlarına rağmen, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi. Yapılan itiraz da reddedilince dosya Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
Avukat Tuncer: “Bu karar zorla örnek alma işkencelerine karşı tarihi bir kazanım”
Esin Kavruk’un avukatı Gülizar Tuncer, AYM kararını “zorla tükürük örneği alınması, rızaya aykırı bedensel muayene ve aleyhe delil yasağı” açısından tarihi bir içtihat olarak değerlendirdi.
Tuncer, “Bu sadece Esin Kavruk’un değil, aynı dönemde benzer şekilde işkenceye maruz kalan pek çok kişinin, aralarında ÇHD’li avukatların da bulunduğu onlarca tutuklunun adalet arayışının bir sonucudur. AYM, hem maddi hem de usul yönünden ihlal tespiti yaparak bu uygulamaların hukuksuzluğunu açık biçimde ortaya koydu” dedi.
Tuncer, kararın emsal niteliğine dikkat çekti ve şöyle dedi:
“Polis tükürük örneği alamaz. Bu tür tıbbi işlemler yalnızca hekim gözetiminde ve rızaya dayalı biçimde yapılabilir. Rızası olmadan yapılan müdahale, hem işkence suçu hem de kişisel verilerin hukuka aykırı kaydı anlamına gelir. AYM’nin kararı, Türkiye’de benzer uygulamalara karşı önemli bir yargısal dönüm noktasıdır.”
Karar ne anlama geliyor?
AYM’nin kararı, hemşire Esin Kavruk’un maruz kaldığı zorla tıbbi müdahaleyi “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele” olarak nitelendirerek, ceza soruşturmalarında rızaya dayalı olmayan beden muayenesi ve zorla delil üretme uygulamalarına ilişkin önemli bir içtihat oluşturdu.
Karar, devlet görevlilerinin “delil toplama” adı altında bedensel bütünlüğe yönelik zorlayıcı müdahalelerde bulunamayacağı, bu tür işlemlerin ancak tıbbi denetim altında, orantılı ve rızaya dayalı biçimde yapılabileceğini vurguluyor.