EMEP:Ekolojik yıkıma karşı bir gün değil her gün mücadele
5 Haziran “Dünya Çevre Günü” dolayısıyla açıklama yapan EMEP, “Yaratılan bu yıkımın sonucu kimi zaman salgın kimi zaman da deprem gibi bir felakete dönüşürken sonuçlarını da en ağır şekilde işçiler, emekçiler ve yoksul halk kitleleri yaşamaktadır. Varlığını doğanın yağmalanması ve insanın sömürülmesi üzerine kuran bu sistemin değişmesi için mücadele acil ve ertelenemez bir görevdir.” dedi.
Emek Partisi Kocaeli İl Örgütü imzasıyla yapılan açıklamada büyük bir turizm şirketi olan bir kişinin turizm bakanı, sağlık sektöründen para kazanan birinin ise sağlık bakanı olabildiği bir ülkede, kapitalist yıkım ile onun somut bir parçası olan iktidara karşı mücadelenin iç içe geçtiği belirtildi.
Açıklamanın tamamı şu şekilde;
5 Haziran günü Dünya Çevre Günü; 1972 yılında İsveç’in Stockholm şehrinde “Sadece Bir Dünya Var” sloganıyla toplanan Birleşmiş Milletler Konferansında alınan kararla belirlenmiştir. BM’nin bu kararı alması; kapitalist şirketler, dev tekeller ve onları himaye eden devletlerin yol açtığı, geri dönülemez yıkıma karşı dünya ölçeğinde ortaya çıkmış olan mücadeleler nedeniyledir.
Her yıl bir sloganın belirlendiği Dünya Çevre Günü için 2024 yılı teması “Arazi restorasyonu, çölleşme ve kuraklık” olarak belirlenirken sloganı ise “Bizim Toprağımız, Bizim Geleceğimiz” olarak belirlenmiş. Sermaye iktidarları bir yandan enerji, sanayi, maden ve turizm alanında uyguladıkları politikalarla talan ve tahribatı artırırken diğer yandan da ortaya çıkan tepkiler üzerine, sebep oldukları ekolojik yıkımı perdelemek üzere kimi zaman “tahribatsız kalkınma” kimi zaman “yıkımsız gelişim” gibi başlıklar belirlenmektedir.
52 yıl geçti aynı nakarat; “sadece bir dünya var.” Fakat ne yıkım ne de talan ve tahribat duruyor.
Anlaşılan o ki; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, bu yıl Çevre Günü için belirlenen sloganda bir sakınca görmüş ve değiştirmiş. Tüm dünyada kullanılacak olan “Bizim Toprağımız, Bizim Geleceğimiz” sloganı yerine “Hepimizin bir dünyası var” sloganı ile 52 yıldır söylenen nakarata yeniden sarılmış ve “Çevre Haftası” program duyurusunun ikinci paragrafında kendi belirlediği sloganda da revizyona giderek “Herkesin bir dünyası vardır” diyerek devam etmiş. Kapitalist talan ve tahribatın sonucu olarak kuraklaşan ve çölleşen dünyada gölgesinde oturacağı ağacı koruyanlarla, gölgesini satamadığı ağacı kesenler açısından da “Herkesin bir dünyası var” sözü daha açık ve gerçekçi bir ifade olmaktadır. Bir, Akbelen ormanlarını kesmeye gelen enerji şirketi ile ormanı ortaklaşa talana açan AKP iktidarının dünyası var. Bir de orman kesilmesin diye ağaca sarılarak nöbet tutan 88 yaşındaki İkizköylü Zehra Yıldırım ile ona sarılarak hem Zehra teyzeyi hem de ormanı korumaya çalışan gençlerin dünyası var.
Bir pandeminin kasıp kavurduğu 2020 Ağustos’unda 68 ilde 766 maden sahasında 900 bin hektarlık alanda orman, mera ve tarım arazisini talana ve tahribe açan AKP ve yandaş şirketlerin dünyası var. Bir de suyuna, toprağına ve geleceğine sahip çıkan üretici köylü ve işçilerin dünyası var.
Bir Erzincan İliç’te çevresindeki köyleri de yutarak büyüyen Anagold madencilik ve ona ÇED olumlu raporu veren AKP’li Çevre Bakanının dünyası var. Bir de kayan milyonlarca ton zehirli toprağın altında kalan isçiler, maden büyüdükçe köyünü tarım alanlarını kaybeden ve madende işçi olarak ölümüne çalışmaktan başka çaresi kalmayan köylülerin dünyası var.
Atmosfer tabakasının altında ayrı dünyaları yaşıyoruz. Bir yanda emeği ile geçinen işçi, emekçi ve köylüler. Diğer yanda emeğin sömürüsü doğanın talanı ve tahribatı üzerinden yolsuzlukları ve rant uygulamaları üzerinden karlarına kar katan kapitalistler. Dünya, kapitalistler eliyle bir ekolojik yıkım yaşıyor. Yaratılan bu yıkımın sonucu kimi zaman salgın kimi zaman da deprem gibi bir felakete dönüşürken sonuçlarını da en ağır şekilde işçiler, emekçiler ve yoksul halk kitleleri yaşamaktadır. Varlığını doğanın yağmalanması ve insanın sömürülmesi üzerine kuran bu sistemin değişmesi için mücadele acil ve ertelenemez bir görevdir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin, 19 Mayıs 2024 tarihli raporu, son bir yılda en az 2 bin 500 genç işçinin, yoksulluk, güvencesizlik ve geleceksizlik kıskacında can verdiğini ortaya koymuştur. Türkiye; ekolojik yıkım, emek sömürüsü, iş cinayetleri ve meslek hastalıklarının birbirini beslediği kapitalist bir cendere haline getirilmiştir. Kıyılar halkın kullanımına kapatılarak ranta açılmış, I. Derece arkeolojik SİT alanlarının bile marina yapılmaya çalışıldığı bir ülkedir.