Hapis içinde hapis
Yarın “iyi ki” dedirtecek gazetecilik
Türkiye’de gazetecilerin yaşadığı baskıları konuşmamızın hem iyi hem de kötü nedeni var. İyi neden, ülkedeki gazetecilik geleneği şartlar ne olursa olsun hukuksuzlukları, yolsuzlukları ya da toplumsal sorunları anlatmaya devam ediyor. Üstelik kamuoyu da yaratabiliyor. Şöyle bir hafızanızı zorlayın. Son dönemde duyup da şaşırdığınız kaç tane olayın peşinden gazeteciler koştu? Kaçını gazeteciler olmasa öğrenebilirdiniz? Gazetecilerin çabası sayesinde kaç tanesinde küçük de olsa bir adım atıldı?
İşte bunlar iyi nedenler…
Kötü neden için uzatmaya gerek yok. Gazetecilerin açığa çıkardığı gerçekleri kendisi için tehdit sayan, başta iktidar olmak üzere, bir dizi güç odağıyla karşı karşıyayız. Ellerinin altında gazetecileri durdurabilecek yargı gibi aparatları var.
İşte iyi ile kötünün bu çatışması içinde bulunduğumuz şartları açıklıyor.
Hapis içinde hapis
Aslında çemberin içine girmek zor değil. 2008 yılında başladığım gazetecilik yaşamımın ilk yılında yaptığım tek bir haber beni terör davası sanığı yapmaya yetti. Ergenekon davasının hakim, savcı ve polisleri, dava başlamadan kısa süre önce buluşup yemek yemişti. Bu da yargının tarafsızlığına gölge düşürecek bir durumdu. Elime yemeğin fotoğrafları geçince düşünmedim. Haberi yaptım. O dönem Fethullahçıların güç sahibi olduğu yargı, kendisini koruma altına almak için, yargı yetkisini kullanmaktan çekinmedi. “Terörle mücadele eden kamu görevlilerini hedef göstermek” suçlamasıyla hakkımda dava açıldı.
Gazetecilerin tarafsızlık arayışıyla yargınınki o denli farklıydı ki…
Duruşmaya gelen mahkeme başkanı fotoğraftaki isimlerden biriydi. Kendi fotoğrafının yayınlanması hakkında karar verecekti.
Arada açılan davalar bir yana, 2011 yılında bir polis operasyonuyla evim basıldı. Ergenekon davası kapsamında bir grup gazeteciyle birlikte gözaltına alınıp tutuklandım. Bana sorulan soruların, yazılan iddianamenin içeriğindeki suçlamaların, delil diyerek önüme konanların tamamı yazdığım haberlerden oluşuyordu. Fethullahçıların kontrolündeki dönemin güçlü yargısı, başta Zekeriya Öz olmak üzere, bizi terörist ilan etmek için çalışıyordu. Hepimizin hakkında istenen cezalar 20-30 yıl civarındaydı. 19 ay tutuklu kaldım. Bu süreçte tecrit başta olmak üzere peşinen cezalandırıcı uygulamalarla tanıştım.
Cezaevinde bile negatif ayrımcılık vardı. Adi bir suçtan cezaevine girmişseniz içerde çeşitli sosyal olanaklardan faydalanıyordunuz. Fikir suçlusu iseniz cezaevinde ikinci bir cezaevine giriyordunuz. Rejim, hapishaneleri bile düşmanını seçecek şekilde hazırlamıştı.