Sanat

Hayati Hamzaoğlu

Altın kalpli kötü adamların en devrimcisi, devrimci kötü adam

Arkadaşlar Yeşilçam ve Türk Sinemamızın kötü adamları yazı dizimde ikinci bölümde sizlere bir büyük ustayı anlatacağım. Bu usta Hayati Hamzaoğlu… Biz onu sinemada sol yanıyla birikimlerini aktaran devrimci kimliği ile de tanıdık. Gelin hep birlikte Hayati Hamzaoğlu ustamızı tanıyalım.

Hayati Hamzaoğlu 5 Mart 1933 tarihinde Trabzon’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğretimini Trabzon’da tamamlayan Hamzaoğlu, İlk okuldan sonra Çeşitli işlerde çalıştı. Kunduracılık, dökümcülük, kuyumculuk gibi işler yaptıktan sonra ailesinin göçü dolayısı ile 9 yaşında İstanbul’a geldi. Hayati, Hamzaoğlu sanat hayatına 20 yaşında 1953 yılında yardımcı oyuncu olarak başlamıştı. İlk başrolünü sanat hayatının sekizinci yılında 1961’de oynamıştır.

Hayati Hamzaoğlu oyunculuk ve aktörlük ile ilgili inadını şöyle anlatır: “Ben bu işe öyle gönül vermiştim ki bunu onur meselesi yaptım. Kendi kendime bir gün bu sokaklara adımı yazdıracağım dedim. Bir anne nasıl severse evladını, ben de öyle sevdim sinemayı. Serde de devrim var dedim. Bu yolda da en büyük destekçim dostum Yılmaz’dı. Devrim eskisini yıkıp yerine daha yenisini, daha güzelini ve daha sosyal olanı koymaktır. İşte biz Yılmaz ile bunu başardık”

Hayati Hamzaoğlu

Hayati Hamzaoğlu’ nun sinema ile tanışması şu şekilde olur: 1954 yılının Ekim ayında, o gün bayram tatili olduğu gün işe gitmemiştir. Arkadaşları ile Beyoğlu’nda tura çıkarlar. Yolda sinemada usta filmlerin kötü adamlarından biri olan Sadi Karan ile karşılaşırlar. “Ne o öyle baktınız birine mi benzettiniz?” deyince Sadi Karan, “Bir film çekiyoruz” fiziğini çok eğendim oynar mısın?” diye sorar. Hayati Hamzaoğlu şaşırır. Devamını yine kendisinden dinleyelim.

“Sadi Karan’ı filmlerinden tanıyordum. Önceleri görmüşlüğüm falan yoktur. Ben Cihangir’de kuyumcuda çalışıyordum o zamanlar. Sinema ile de ilgim yok o dönem bir sevindim, ilgimi çekti ‘Oynarım’ dedim. Gittim sete oynadım. 5 tane 50 kuruş verdiler yevmiye olarak kabul etmedim parayı. Bıçkın delikanlıyız o zaman. Üstelik Galata’da büyüdüm. Süavi Tedü’nün “Köyün Çocuğu” filmidir bu ilk filmim, bir yan rol oynadığım. Sete bir geldim meğerse bir figüran eksik olduğu için tüm ekip bekliyormuş. Geçtim üzerimi giydim ne yapacağımı anlattılar. Girdim oynadım. Sadece bir karede ufak görünen bir figüran olacaksın dediklerinde öyle bir zoruma gitti ki anlatamam. Hiç aklımda yokken oyunculuk ve aktörlük düştü içime. Bu işi başaracağım dedim. Onur meselesi yapmıştım çünkü” Hayati Hamzaoğlu, “Bir gün bu sokaklara adımı yazdıracağım dediğinde 21 yaşındadır.

Hayati Hamzaoğlu

TAM 3.5 YIL YEŞİLÇAM KAPILARINDA YATMAK KOLAY MI?

İşi gücü bırakmıştır. Yeşilçam film şirketlerinin setlerinde, yazıhane önlerinde günlerce yatıp kalkar. Ama nafile gel zaman git zaman bu durum 3 yıl sürmüştür. Perdeyi ancak 1956 yazında yırtar. Aydın Arakon’ un yönettiği, ‘Tuzak Oteli’ filminde ufak daolsa bir rol kapmayı becermiştir. Kumarhane sahnesidir oynayacağı sahne. Burada Neriman Köksal’ın fedailerinden birini canlandırdığı bu filmde kısa olsa bir dialoğu vardır. Replik oynamıştır.

1957 yılında ise sadece bir filmde Muharrem Gürses’in ‘Yayla Güzeli Ayşe’ filminde boy göstermiştir. Bir yıl sonrasında ise hala durum farksızdır. Hayati Hamzaoğlu biraz da hırslıdır ama sabırlıdır. Bıkmaz usanmaz. 1957 sonunda ‘Bırakın Ağlayayım’ filminde de yine ufak bir rol bulabilir. Bu sıkıntılar, gelecek zirvenin ayak sesleridir. 1958 yılı Hayati Hamzaoğlu için patlama yılı olacaktır.

1958 yılı gelip çatar. O yıl çekilen tam 5 filmde rol alır. Bu filmlerin hepsinde de ana karakter rolü gelir. Artık merdivenleri hızla tırmanış başlamıştır. İlk büyük filmi Osman Fahir Seden’in ‘Beraber Ölelim’  filminde dönemin en büyük starları Ayhan Işık, Belgin Doruk, Atıf Kaptan ile birlikte kamera karşısına geçer. Bunun üstüne esas bomba bunu arkasından gelir. Aynı yıl Sami Ayanoğlu’ nun çektiği ‘Doksan dokuz Mustafa’ filminde başrol artık onundur. Meyveleri almaya başlamıştır.

ARTIK METİN ERKSANLI VE ORHAN ELMASLI YILLAR BAŞLAMIŞTIR

Hayati Hamzaoğlu Türk sinemasında kısa sürede adını duyurmayı başarmıştır. Abartısız oyunculuğu, doğallığı ve sesini kullanışındaki ustalığı, Türk Sinemamızın dev ismi, büyük usta Metin Erksan’ın dikkatini çeker. Büyük usta Erksan ‘Dokuz Dağım Efesi’nde çoban rolünü verir ona. Bu ikinci başroldür. Peşinden ‘Gecelerin Ötesi’ filminin oyuncu kadrosunda da yer alır.

Büyük usta Hayati Hamzaoğlu 1960’lı yıllarda 1969 sonuna kadar tamı tamına 80 filmde rol alır. Bu kendi açısından bir rekordur. Sözünü tutmuş, dediğini yapmış ve o sokaklara ve duvarlara adını yazdırmıştır. Yeşilçam ve Türk Sinemamızın vazgeçilmez kötü adamlarından biridir artık.

Özellikle bir diğer usta yönetmen Orhan Elmas’ın ‘Gecelerin Ötesi’ filmindeki ‘Halıcı Sadık’ karakteri ile verdiği performansı adeta herkesi ayakta alkışlatarak yediden yetmişe hayran bırakmıştır. Hamzaoğlu ayrım gözetmeksizin teklif gelen her filmde oynasa da sinema kariyerine damga vuran hayatı boyunca unutamayacağı iki isim büyük Usta Metin Erksan ve yakın dostu Yılmaz Güney’dir.

1965 yapımı ‘Üçünüzü de Mıhlarım’da 1968 yapımı ‘Beyoğlu Canavarı’ nda Yılmaz Güney ile kamera karşısına geçer. 1968 yılı Hamzaoğlu için ödüllü bir dönüm noktası olacaktır. 1968 yapımı Metin Erksan’ın Çektiği  Anadolu erkeğinin kadın için zulme, tecavüze hatta cinayete dönüşen ‘Aşkını’ yerdiği ‘Kuyu’ filminde sergilediği olağanüstü performans onu zirveye çıkarmıştır. Sinemada sadece 4 filmde rol alıp 19 yaşında bağırsak düğümlenmesi nedeni ile hayatını kaybeden Nil Göncü’nün canlandırdığı Fatma’nın gözü dönmüş aşığı Osman’dır. Bu rolü ona 1969 Adana Altın Koza Film Festivali’nde ‘En İyi Yardımcı  Oyuncu’ ödülünü kazandırmıştır.

YILMAZ GÜNEY İLE DEVRİM YILLARI BAŞLAMIŞTIR

Hamzaoğlu aynı yıl Yılmaz Güney’in yeni sinema anlayışının habercisidir. ‘Seyit Han’da Haydar Bey’ i canlandırır.’Aç Kurtlar’ filminde Kara Aziz’i canlandırır. Yine 1969 tarihli ‘Bir Çirkin Adam’da Abbas karakteri ile çıkar karşımıza. Canlandırdığı bu Abbas karakteri ikinci ödül olan 1970 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Oyuncu ödülünü getirir büyük ustaya.

Hamzaoğlu’ nun Yılmaz Güney ile olan birlikteliği, Acı, Ağıt ve Umutsuzlar filmlerinde de devam edecektir. Bu sıkı dostluğu şöyle anlatır Hamzaoğlu: “Yılmaz ile birlikte muhteşem bir kadromuz vardı. Türkiye gerçeklerini anlatan ve objektif yorumlayan ezene karşı ezilenleri sinemaya taşıyan yani nasıl desem kapitalist yöneticiye karşı işçi sınıfını öne çıkaran Kapıcı Seyiti, köylüyü sömüren Maho Ağa’ya karşı direnen Feyzo’yu savunmak gibi bizler de hep ezileni savunduk. Zaten bu çalışmalarımız özellikle takdir topladı. Türkiye’ de yaşayacaksın ve Türkiye’nin ülke gerçeklerini yabancı kalıp görmezden geleceksiniz, yok öyle bir dünya. İşte biz o tabuyu yıktık. O yıllarda paso her hafta asayişte mi sorgulanmadık, cezalar mı almadık. Fakat aldığımız bu cezalar topluma gerçekleri sunmamızın mutluluğu ile yaptığımız projeleri daha da yukarılara taşıyıp bizi kamçıladı”

Yüzlerce gazetecinin, “Yılmaz Güney Türk Sinemasında devrim yaptı tespitine katılıyor musunuz?” sorusuna ise yine ilk başta verdiği cevabı verir Hamzaoğlu; “Devrim kelimesinden insanlar korkuyor, oysaki devrim eskisini yıkıp yerine daha yenisini, güzelini, daha adil ve sosyal olanını yapmaktır. Biz de zaten bunu yaptık” diye yanıtlar.

NAZIM MOSKOVA’DA, YILMAZ PARİS’TE BENSE YALNIZ BAŞIMA

Hamzaoğlu’nun Yılmaz Güney ile aralarının açıldığı dönemde olmuştur. Yılmaz Güney ile ikisi de ayı saftadır. Devrimcidir ama onun canını hiçe sayacak kadar gözünü karatası Hamzaoğlu’nu ziyadesi ile üzmüştür. Bu yüzden biraz araları açılır ama sonra barışmışlardır. Fakat bu aralarındaki kardeşliği daha da perçinlemiştir. Çünkü ileride birlikte yaptıkları filmlerden gururla söz edecektir.

Sürgün döneminde 8 yıl görmediği Yılmaz Güney’in 47 yaşında Fransa’da mide kanserinden ölümünden sonra yapılan tartışmaları da anlamsız bulur. Bunu şu sözlerle ifade eder: “Kişinin yaşaması ve kuşaklar boyu adından söz ettirmesi bıraktığı miraslara ve eserlere bağlıdır. Örneğin Nazım Moskova’da, Yılmaz Paris’te yatıyor. Ne olmuş yani ben onların mezarının Türkiye’ye getirilmesi fikrine katılmıyorum. Bu tartışma bana göre anlamsızdır. İnsanlığa ve sonraki kuşaklara bizim bıraktığımız eserlerimiz yeter”

42 yıllık sinema hayatında Yeşilçam’ın çektiği her türlü filmde boy gösteren kötü adamdır o. Seksenli yıllarda toplum geleneksel pop ve yakışıklı salon erkeği gençliğinden bir anda ağıtlar yakan bir arabesk kültürü ile bezenince o dönemin bir çok bestelenen türkülerine çekilen türkü filmlerinde kızını seven mazlum garibi hakir görüp ezen, köyün acımasız zengin ağası da kötü karakter rollerinde kendisine bu sınıfı biçmiştir. Hamzaoğlu kaç filmde oynadığını kendisi bile hatırlamaz. Zaman zaman kabataslak 200’ün üzerinde olduğunu söylemiştir.

SON DÖNEMEÇ, TATAR RAMAZAN VE AYNALI TAHİR

Büyük usta Hayati Hamzaoğlu’nun adından söz ettireceği son yapım usta yapımcı ve yönetmen Melih Gülgen imzalı ve Gülgen Film filmi olan 1991 yılında çektiği Tatar Ramazan Sürgünde filmidir. Bu filmdeki ‘Abdurrahman Çavuş’ karakteri bir kez daha kendisine Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘ En İyi Yardımcı Karakter Oyuncu’ ödülünü kazandırır.

Akciğer kanserine de Tatar Ramazan Sürgünde filminin çekildiği yıl yakalanır. En son 1998 yılında Star’a çekilen Aynalı Tahir dizisinde 2 bölüm Komiser Haluk karakteri ile görünür ekranlarda. O günlerden sonra Yeşilçam onu unutur. Kanserle mücadele ettiği dönemde çocukluk arkadaşı, işadamı Osman Cevahiroğlu dışında kimse kapısını çalmaz. Her şeyi ile o ilgilenir. Tedavi masraflarını bile onun yardımı ile karşılar.Çok para kazanmamıştır aslında ama hayırsever bonkörlüğü ile millete dağıtmaktan kendine bir şey yetmemiştir. Yeşilçam günleri bitince elde avuçta kalmaz.  Sanat hayatındaki tüm süreci büyük usta şöyle özetler: “Para kazandık çok kazandık da elde tutamadık. Bu meslek alıp götürdü. Kazandığımızı yedik içtik, olmayana dağıttık, kimi zaman da sattık yedik. Bununla hayatımızı gençliğimizi de yedik. Hastalığımız da bu meslekten. Çünkü şöhret  ateşten gömlek. Onu giymek çok zor. Düzgün yönetemezsen yakıyor adamı. Bizi de yaktı. Ciğerimizi yaktı hem de.

‘ NEREDE O ESKİ HAYATİ ‘ İÇ GEÇİRİR

Eşi ve oğlu ile birlikte gel gelelim doksanların ortalarında zorluklar başlar. Büyük usta umutsuzluğa düşer ve iç geçirerek “Nerede o eski Hayati, nerede o eksi sağlık sıhhat. Eskiden iki arkadaş oturur yarım kuzu, bir kaç şişe rakı götürürdük. Tam 106 kiloydum dalyan gibi. Ben yürürken yollar sallanırdı. Şimdi biz yürümeden sallanıyoruz. 7 yıldır emekliyim. Sene oldu 1996 yaş 63. Devlet baba bize maaş veriyor da eve gidene kadar bitiyor. 10 milyon lira maaş alıyoruz, telefon parası 3 milyon lira geliyor, elektrik su hariç, tüp desen oldu dünyanın parası. Bir kilo zeytin, bir kalıp beyaz peynir tamam. Türkiye dedin mi işte yaşam böyle” diye tamamlar sözlerini.

1999 yılı mayısında yaşadığı sıkıntıları öğrenen dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Kültür Bakanlığı’na talimat veriyor, bakanlığın sağladığı para ile büyük usta Yalova’da 2 oda 1 salon küçük bir ev alıp oraya yerleşiyor. Ama tedavi olması içinde sık sık İstanbul’a gitmesi gerekmektedir. Hamzaoğlu hastalığını şöyle anlatıyor: “Defalarca kemoterapi gördüm. İki sefer beyin ameliyatı geçirdim. Bütün isteğim sağlığıma kavuşup tekrar sinemada bir şeyler yapmak. Yapabilir miyim bilmiyorum ama bir iki film yaparak final yapmak istiyorum.

Hayati Hamzaoğlu

İKİNCİ VE SON BÜYÜK DARBE DEPREM İLE GELİR

Derken 17 Ağustos 1999 gelir Marmara Depremi her yeri perişan etmiştir. Depremde Yalova’daki evi ağır hasar görür. Bu iyice sarsar hasta bedenini. İlaç alabilmek için yıkık enkazlar arasından geçerek gittiği SSK’da 4 saat kuyruk bekler. Eve döndüğünde umudunu tümden yitmiştir. Son birikimi de un ufak olmuştur. Bu acıyı büyük usta, “Son birikimim de ufalandı gitti. Umudum da kalmadı. Beni kimse tanımıyor. Bu vefasızların ardından bir daha da kimsenin tanıyacağını sanmıyorum” diyerek gözyaşları içinde anlatır.

Yalova’daki evi oturulmaz hale gelince evinden kurtarabildikleri bir kaç eşyayı bir yere koyarlar. Bunu öğrenen dönemin CHP Antalya Belediye Başkanı Bekir Kumbul, ustaya yardım elini uzatır. 1999 yılının sonbaharında ustaya ödül vermek üzere Antalya’ya götürür. Hamzaoğlu Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde hayatının son ödülü olan Yaşam Boyu Onur Ödülünü almaya geldiğinde kendisine dayalı döşeli, ömür boyu oturması için bir ev hediye eder.

Büyük usta Hamzaoğlu 15 Nisan 2000’de Asntalya’daki evinde hayata gözlerini yummuştur.  Selda Alkor, Serdar Gökhan, Güzin Özipek, Mine Soley, Cüneyt Arkın ve Cengiz Sezici’nin yanı sıra Yeşilçamın tüm figüran ve ikinci, üçüncü adamları olan karakter oyuncularının katıldığı cenaze töreni sonrasında Antalya’da toprağa verilmiştir.

BİR ANNENİN EVLADINA OLAN SEVGİSİ GİBİ BİR SİNEMA SEVDASI

Aslında yoksul bir ailenin oğlu olarak başlar hayata. 1933 yılında Trabzon’da doğduktan sonra 9 yaşındayken 1942 de İstanbul’a geldi. İlkokul günlerinden beri bulduğu her işte çalışmıştır. Kunduracılık, dökümcülük ve kuyumculuk gibi işler yapmıştır. Yoksul başlayan hayatı yoksullukla sona ermiştir. 21 yaşında sinema ile tanıştığı dönemde bile kuyumcuda çalışmaktadır. Tesadüfen tanıştığı sinemaya aşkla olan ağlılığını şu sözlerle ifade ediyor büyük usta Hamzaoğlu: “Bir anne evladını nasıl severse bende öyle sevdim sinemayı. Gençlik heyecanım ve de girişkenliğim usta bir oyuncu olmaya itti beni. Sosyal ilişkileri toplumsal düzeyde halka aktarmak zordu bizim dönemimizde. Bunca yıllık çalışmalarım ve çektiğimiz projelerin sonunda topluma verdiğimiz mesajların yerine ulaştığını görünce mutlu oluyorum. Türk sineması popüler bir tarihe sahip olmasa da elimizdeki imkanlar ölçüsünde güzel eserler bıraktık diye düşünüyorum”

 

(1998 Röportajı)

 

BÜYÜK USTANIN ÖDÜLLERİ

 

1969 Adana Altın Koza Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Kuyu

 

1970 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Bir Çirkin Adam

 

1991 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü, Tatar Ramazan

 

1999 Antalya Altın Portakal Film Festivali, Yaşam Boyu Onur Ödülü

 

Biz de büyük ustaya Yüce Mevlam’dan rahmet, geride kalan ailesine de sabırlar diliyoruz. Türk Sinemamızın kötü adamları yazı dizim muhteşem konuklarla daha devam edecek. 3. bölümde görüşmek üzere hepinize bilinçli miraslar alacağınız okumalar diliyorum.

Daha Fazla Göster
Başa dön tuşu