Bugün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü. İnsanın bin türlü yüzünü, halini, ahvalini, hayatın renklerini, doğanın çeşitliliğini daha doğrusu aklınıza gelebilecek her konuyu incelikli bir sanatla anlatan tiyatrocular, sahne emekçileri için ve elbette tiyatroseverler için özel bir gün.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanat Müdürlüğü’nün verilerine göre, 2021 yılı itibarıyla Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne kayıtlı 608 özel tiyatrodan sadece 105’i aktif. Bu da 503 özel tiyatro faaliyetlerini sürdüremediğini gösteriyor. TÜİK’in 2022’deki “Sinema ve Gösteri Sanatları İstatistikleri” tiyatro salonu sayısının arttığını ifade etse de durum tiyatrolar açısından pek de iç açıcı değil. Ekonomik sorunlar, pandemi dönemindeki yoksulluk girdabı derken bir çok tiyatro kendi mücadeleleri ile ayakta kalıyor, varlığını sürdürüyor. “Sahne tozu yutanlar” sanatlarını icra ederken, o sahneleri her koşulda seyirci ile buluşturmanın mücadelesini de veriyor. Türkiye’deki bu tiyatrolardan sadece biri Kumbaracı 50.
“Sadece gişe geliri ile varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz”
“Yan Dünya”, “Öteki Venedik Taciri”, “Tek Kullanımlık Hikaye” başta olmak üzere sayısız oyunu tiyatroseverlerle buluşturan Kumbaracı50’nin Genel Koordinatörü Gülhan Kadim, tiyatrolar gününün kendisi için hem buruk hem çoşku anlamına geldiğini söylüyor:
“Benim için hem coşku hem burukluk hissettiğim bir gün galiba. Bir yanda işimizi seviyor olmanın ve var ettiğimiz her şeyin coşkusu var gibi. Burukluk kısmı da keşke karşılığını alabilsek ve bu kadar feda etmeden işimizi yapabilsek.”
Gülhan Kadim’in verdiği bilgiye göre, Kültür Bakanlığı çok küçük bir bütçeyi çok fazla tiyatroya dağıtıyor ve aslında alınan destekler prodüksiyonların çok az bir kısmını karşılayabiliyor. Ancak, “sorunlar çok elbette her açıdan”:
“Örneğin, işletme açısından baktığınızda tiyatroların bir ticari kuruluş olarak görülmesi en büyük sorunlardan. Çünkü aslında başka bir başlığı olmalı, kültür kurumu gibi. Tüm vergilendirme de ona göre düzenlenmeli.”
“Biz sadece gişe geliriyle sürdürmeye çalışıyoruz. Ama alsında olması gereken, devlet desteği, yerel yönetimlerin desteği, bağışlar vs.. Ticari kuruluş olduğunuzda bağış da alamıyorsunuz.”
“Sponsorluk zaten genel olarak çok zor. Şu anda çok ciddi ekonomik sorunlar var. Prodüksiyon maaliyetleri çok yükseldi haliyle. Bu sezon seyirci de çok değişkendi. Aynı ekonomik koşullar herkes için geçerli tabii.”“İnatçı bir ekibiz” “Peki Kumbaracı 50’nin diğer tiyatrolardan farkı ne?” diye sorduğumuzda, önce Biz şöyle farklıyız diye anlatmam biraz tuhaf olabilir” diyor Kadim, sonrasında şöyle devam ediyor: “O yüzden belki bize özel olduğunu düşündüğüm şeyleri söyleyebilirim. Çünkü bir çok sahnenin ya da topluluğun kendine has dinamikleri vardır. Bizim en büyük gücümüz bir ensamble olmamız. Uzun yıllar birlikte çalışan ve paylaşan sabit bir ekibin varlığı bir topluluğun sürekliliği için çok önemli diye düşünüyorum.”
“Bu ekip her alanda deneyim kazanacak bir yapının da içerisinde yer alıyor böylece zaman içerisinde kendi yönetmenlerinizi, yazarlarınızı ve eğitmenlerinizi de yetiştirebiliyorsunuz.” “Bence bu büyük bir zenginlik. Bir de gerçekten inatçı bir ekibiz. Beyoğlu’nda 15 sezondur var olmak için ciddi bir emek sarf ediyoruz. Çok üretiyoruz. Ortak akla çok inanıyoruz. Birlikte tasarlamaktan, oynamaktan, birbirimizi seyretmekten büyük haz duyuyoruz.”
Kumbaracı 50’nin toplumsal sorunlara değinmekten de geri kalmayan oyunları olduğunu da görüyoruz. Kadim, Kumbaracı 50’nin oyunlarına dair de şunları söylüyor: “Bu sezon 3 yeni oyunumuz seyirciyle buluştu. İlki Candan Seda Balaban’ın yönettiği Ionesco’nun ‘Ders’ oyunu. İkincisi; Shakespeare’in Venedik Taciri oyunundan İsmail Sağır’ın uyarlayıp yönettiği ‘Öteki Venedik Taciri’. Sonuncusu da benim yazıp yönettiğim ve Mart’ın başında prömiyer yapan ‘Yan Dünya’ oyunu.” “Bu sezon iki oyunumuz sona eriyor. Biraz Eksik Yaz Gecesi, Biraz Fazla Rüyası ve Muamma. Mayıs ayında son kez sahnelenecek iki oyun da.” “Son bir 27 Mart mesajı alırsak harika olur…” diye sesleniyorum Gülhan Kadim’e, ilk kez bu kadar gür çıkıyor sesi: “Oyuna devam!”