
İklim krizinin sonuçları giderek ağırlaşıyor. Yangınlar yüz binlerce hektarı kül etti, “en sıcak gün” uyarısı yapıldı, barajlar kurudu, başkent yaz ortasında sele teslim oldu. İktidar, uyarılara rağmen krize seyirci.
Türkiye’nin iklim krizine hazırlıksızlığını Temmuz ayı tüm açıklığıyla gösterdi. Ayın başından itibaren ülke kavurucu sıcaklar, peş peşe yanan orman yangınları, kuraklık ve sel olaylarıyla sarsıldı. Bilim insanlarının yıllardır yaptığı uyarılar bir kez daha gerçeğe dönüştü; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Saray rejimi krizi izlemekle yetindi.
İzmir’in Çeşme, Ödemiş, Buca, Urla ve Menderes ilçelerinde başlayan yangınlar on binlerce hektarlık ormanı kül etti. 4 Temmuz’da Hatay Dörtyol alevlere teslim oldu; mahalleler boşaltıldı, evler tahliye edildi. 20 Temmuz’da Sakarya Geyve’de başlayıp Bilecik’e sıçrayan yangın büyüdü, köyler boşaltıldı. 22 Temmuz’da ise Karabük’te 55 hektarlık karaçam ormanı zarar gördü. Son olarak Eskişehir Seyitgazi’de çıkan yangının söndürme çalışmaları sırasında 10 orman işçisi hayatını kaybetti
ÇÖKÜŞÜN ORTASINDA
Yangınları tetikleyen aşırı sıcaklar ise ülkeyi kavurdu. 2015 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından paylaşılan, 2050 yılına dair sıcaklık öngörüleri, 2025’te gerçekleşmeye başladı. 42 ilde termometreler 35 dereceyi aştı. İstanbul’da hissedilen sıcaklık 50, İzmir’de ise 40 dereceyi geçti. Tarım ürünleri sıcaktan zarar gördü, hastanelerde ısı çarpması ve sıvı kaybı vakaları arttı. Meteoroloji sıcaklıkların normallerin 4–5 derece üzerinde seyrettiğini açıkladı.18 Temmuz’da ise başkent Ankara sağanak yağışa teslim oldu; sokaklar göle döndü, ev ve iş yerleri zarar gördü.
Kuraklık tehdidi de büyüdü, birçok ilde barajların doluluk oranı kritik seviyelere indi. İstanbul’da barajların ortalama doluluk oranı yüzde 57 oldu, Ankara’da yüzde 12’ye düştü. İzmir’de ise Gördes Barajı kurudu, Tahtalı Barajı’nın doluluk oranı yüzde 10’un altında kaldı. OECD ve BM raporları yurdun yüzde 88’indeki ciddi çölleşme riskini ve 2030’da “su fakiri” kategorisinde olma riskiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koydu.
İklim krizinin etkileri her yıl ağırlaştı. Yangın, sıcaklar, kuraklık ve sel hayatı felç ederken iktidar hiçbir adım atmadı. Uyarılar görmezden gelindi, afetler “kader” diye sunuldu. Türkiye iklim çöküşünün tam ortasında kaldı.
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, konuya ilişkin BirGün’e şu açıklamalarda bulundu: “Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye de hâlâ 50 yıl önceki iklim koşullarında yaşıyormuş gibi davranıyor. Dolayısıyla iklim olaylarının ve afetlerinin gerektirdiği önlemleri almış değiliz.”
RİSK ÇALIŞMASI YAPILMALI
Türkeş, sürdürülebilir, iklim direngen kent için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
• Kentlerde su kaynakları, tarım, enerji gibi pek çok alanda ciddi etkilenebilirlik risk çalışmaları oluşturulmalı.
• Öncelikli alanlarla konular belirlemeli ve bunlara karşı çok ciddi uyum projeleri geliştirilmeli
• Özellikle tarla, bahçe, inşaat gibi açık alanlarda çalışmak zorunda kalanları ve yangınla uğraşan kamu personelini koruyacak önlemler alınmalı.