Suriye’de 27 Kasım’da saldırı başlatan Heyet Tahrir’uş Şam (HTŞ) ve AKP destekli Suriye Milli Ordusu’na bağlı cihatçı grupların ilerleyişi sürüyor.
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Suriye’de yaşananlara ilişkin sosyal medya hesabı X’ten değerlendirme yaptı.
Okuyan, Suriye’nin emperyalist bir anlaşma doğrultusunda parçalandığını dile getirdi. TKP Genel Sekreteri, “Emperyalist savaşın öngörülemedik sonuçları olur, emperyalist barışın da. Daha süreç devam ediyor. Hesaplar tutmaz, umulmadık dirençler ortaya çıkar, paylaşım kavgasında yeni boğazlaşmalar başlar. Bu nedenle henüz nokta konamaz, konmamalı” ifadelerini kullandı.
“Şimdi sonuna kadar bu sürece karşı durulmalı, bu kepazeliğin meşrulaşması engellenmeli. Sonra? Mücadele sürecek. Bu kavga emperyalizme karşı, gericiliğe karşı, sömürüye karşıdır. Bitmez!” diyen Okuyan’ın açıklamasının tamamı şöyle:
‘ABD emperyalizmi ile cihatçı koalisyonu bütün bölgeyi istedikleri gibi tasarlamıştı’
“Suriye’de yaşananlarda bilinmedik bir yan yok. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte adına “Yeni Dünya Düzeni” denerek parlatılmak istenen emperyalist saldırganlığın en önemli enstrümanlarından biri ülkeleri parçalamak, dünyayı küçük birimlere bölmekti. Kimileri bunu “her ulusun devlet olma hakkı vardır” diye karşıladı, kimileri ise “ulus devletlere saldırılıyor” diye basitleştirmeye kalktı. O zamandan bu yana, konunun tamamen sınıfsal olduğunu, çokuluslu tekellerin sermaye hareketlerine, emekçileri sömürme ve doğal zenginliklere el koyma konusunda hiçbir sınırlama istemediklerini anlatmaya çalıştık. Konu aslında ulusal değil, sınıfsaldı.
Emperyalist müdahale ve savaşların yardımıyla ortaya çıkan yeni birimlerin emperyalizme hizmet edeceği ortadaydı. Balkanların hali görülüyor. “Arap Baharı” adı verilen operasyon, yoksul halkların haklı tepkilerinden yararlanarak Balkanlarda başlayan operasyonu Ortadoğu’ya taşıma projesiydi. Suriye, yoksul halkların tepkisini çeken liberal uygulamalarla batıyla anlaşacağını sanıp baskı mekanizmalarının konforuna yaslanan Esad yönetiminde girdi Arap Baharı’na. Ancak Suriyelilerin bir bölümü cihatçıların ve bölgedeki gerici iktidarları kullanan emperyalist saldırganlığın yarattığı tehlikeyi fark ederek direnmeye başladığında Esad bu direnişin liderliğini üstlendi.
AKP’nin ve bölgenin diğer gerici iktidarlarının Esad’dan nefret etmesinin nedeni açıktı: Esad’ın kararlı tutumu olmasaydı ABD emperyalizmi ile cihatçı koalisyonu bütün bölgeyi istedikleri gibi tasarlamıştı. Bu direnci İran ve Rusya, kuşkusuz kendi çıkarları doğrultusunda, kuvvetlendirdi ve Suriye’yi düşüremediler.
‘İsrail’i desteklemesinin ardında sınıfsal nedenlerin olduğunu bal gibi biliyorlar’
Ancak meselenin özü ulusal değil sınıfsal olduğu için, kapitalizmin yasaları işlemeye devam etti. Savaş yorgunu Suriye’de emekçi halkın arkasında duracağı ekonomi politikalar uygulanmadığı gibi “tehlikenin geçtiği”ni sanan Esad yönetimi yeni liberal politikalarla halkın karamsarlığını artımaya başladı. Öte yandan “direniş cephesi” denen ya da daha genel anlamıyla ABD’nin başına çektiği ittifak sisteminin alternatifi olarak lanse edilen BRICS de ABD ve müttefikleri gibi kapitalist sömürü sistemini baz alıyordu. Kapitalizmde ilkeler olmaz, rekabet, çatışma olur, çıkar ortaklığı olur.
Filistin halkının başına gelen neydi? Şimdi ortaya çıkan tablodan Filistin direnişini sorumlu tutanlar, “İsrail’i azdırmasalardı” diyenler, ABD ve müttefiklerinin açık, dünyanın geri kalanının ise utangaç bir biçimde İsrail’i desteklemesinin ardında sınıfsal nedenlerin olduğunu bal gibi biliyorlar. İsrail ve genel olarak Yahudi sermayesi çok güçlü, Gazze halkı ise yoksul, az sayıdaki Filistinli patron ise çoklukla gemisini yüzdüren işbirlikçilere dönüşmüş durumda.
‘Paylaşım kavgasında yeni boğazlaşmalar başlar’
Şimdi Suriye de kaderine terk ediliyor. Daha doğrusu, bir anlaşma doğrultusunda parçalanıyor. Bu bir emperyalist anlaşmadır. Bu anlaşmanın gelmekte olduğunu üç aydır söylüyoruz. Şimdi Suriye’de emperyalizmin himayesinde bir bir ortaya dökülen ve tekelci medya tarafından cilalanan “lider”lerin ağzında sıradan bir şeymiş gibi dillendiriliyor “anlaşma”. Üsler karşılığında deniyor, Ukrayna karşılığında deniyor. Zaten “İran ile Rusya da anlaşamıyordu” deniyor. Deniyor da deniyor.
Emperyalist savaşın öngörülemedik sonuçları olur, emperyalist barışın da. Daha süreç devam ediyor. Hesaplar tutmaz, umulmadık dirençler ortaya çıkar, paylaşım kavgasında yeni boğazlaşmalar başlar. Bu nedenle henüz nokta konamaz, konmamalı.
Ancak şu bilinmeli: Sınıfsal bakmadan emperyalizme karşı durmak, sınıfsal bakmadan yurt savunması yapmak olanaksızdır. Kapitalist ülkeler arasındaki çıkar çatışmalarından, şu ya da bu ulusa ya da mezhebe karşı geliştirilmiş “güvenlikçi” politikalarla varılacak nokta budur. |