“Mesele Bahçeli ya da Özel değil”
TKP’nin Sesi podcast yayınına katılan TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan Türkiye’de sermayenin aktörleri ve rolü üzerine soruları yanıtladı
Podcast yayınında öncelikle Bahçeli’nin misyonu üzerine dönen tartışmalara değinen Okuyan “Türkiye kişilerden bağımsız olarak ciddi problemlerle karşı karşıya. Mesele Devlet Bahçeli’nin otoriterliği, baskıcılığı ya da bazı konularda sekterliği değil. Ya da Özel’in CHP’ye getirdiği yeni yüz, yeni yaklaşım değil. Mesele şu; Türkiye kapitalizminin büyük sorunları var, dünyada büyük sorunlar var, bir kaos da yaşanıyor dünyada. Bütün bunların içinde Türkiye ve Türkiye kapitalizmi kendi yerini bulmaya çalışıyor. Burada zaten tek bir doğrultuda devam edebilecek bir netlik olsa bu sorunlar olmayacak. Ama böyle bir hayat yok çünkü ne dünya ne Türkiye ne de aslında kapitalizm herhangi bir zamanda ve mekânda buna izin veriyor.
Bir karmaşa var ve bunun içinde birbirini tamamlayan yollar var. Türkiye’de hep şuna bakıyoruz biz; çatışan taraflar var. Doğru ama o taraflar aynı zamanda birbirini tamamlıyor. Devlet Bahçelisi olmayan ama Ekrem İmamoğlu’su olmayan bir Türkiye olmaz. Ali Koç’u olan ama Aziz Yıldırımı olmayan bir Türkiye olmaz.” dedi.
“Kapitalizmi kabullenecekseniz Devlet Bahçeli’yi de kabulleneceksiniz.”
Son haftalarda artan siyasi tartışmalar ve normalleşme gündemine de buradan yaklaşan Okuyan çatışan taraflar arasındaki uyum ve tamamlayıcılık ilişkisinin Türkiye kapitalizminin ihtiyaçlarının ürünü olduğuna işaret etti: “Devlet Bahçeli’nin bir misyonu var. Türkiye’de devletin bir kanadını temsil ediyor. Hiçbir şeye izin vermiyor, Kürt sorununda şahin… Bunlar bir açıdan doğru, MHP’den söz ediyoruz ama unutulan bir şey var. Bu MHP’den ibaret bir ihtiyaç değil. Herhangi bir kapitalist ülkenin böyle bir kanalı ve böyle bir kanadı kendi elinde tutmadan var olması imkânsız. Her kapitalist ülke kendi emekçilerine karşı, istikrarsızlığa karşı önlemini alır ve gerektiğinde şahinleşir. Bunu bir marifet gibi söylemiyorum kapitalizmin doğasında var. Neticede küçük bir azınlığın çıkarlarını büyük bir çoğunluğa karşı korumaya çalışan bir düzenden söz ediyoruz. Devlet Bahçeli de aslında Türkiye kapitalizminin bazı ihtiyaçlarını temsil ediyor. Liberallerden ayrıldığımız bir nokta da burası. Kapitalizmi kabullenecekseniz bunu da kabulleneceksiniz.”
“Çıkarlarının büyük ölçüde ABD ile beraber şekillendiği bir Türkiye artık imkânsız.”
Türkiye’nin uluslararası alandaki seçenekleri ve bunun iç siyasete yansımalarına dair soruya yanıt veren Kemal Okuyan Türkiye’de tartışılanın “Atlantik mi BRICS mi” sorusu olmadığını vurguladı. Türkiye’nin Atlantik’ten uzaklaşmasının sınırlarının olduğunu ifade eden Okuyan “O sınırlara gelindi zaten. Öbür taraf bunun alternatifi mi? Hayır. BRICS’in yaptığı ne? Bir, ABD yaptırımlarının ve müdahalelerinin dışında bir alan sağlamaya çalışıyorlar. İkincisi de Atlantik ittifakında gedikler açmaya çalışıyorlar. Türkiye bu açıdan önemli bir aktör. Bugün hiçbir Çin yöneticisinin ya da Putin dahil hiçbir Rus yöneticisinin Türkiye’yi NATO’dan koparma perspektifi ile hareket ettiğini düşünmüyorum. Tercih ederler mi ondan da emin değilim ama NATO’yu gevşeten, NATO’nun hareket yeteneğinde kimi küçük arızalar çıkaran bir Türkiye’yi isterler.” dedi.
Aynı konuya iç siyaset ekseninden de yaklaşan Kemal Okuyan “Türkiye gibi bir yerde Türkiye kapitalizmi bir yola girecekse sağlam-militan Atlantikçiler’e ihtiyaç var siyasette. Bunlar hiç eksik değil zaten, her partide var; AKP’de, CHP’de, MHP’de, solda… Diğer taraftan da bu zenginlik konjonktüre göre yeni ayarlamalar yapmaya imkân tanıyor. Çünkü fanatizm, bir yere bağlanmak bazen gerekli esnekliklerden uzaklaştırır. O yüzden Türkiye gibi kapitalist ülkelerde belirli bir çeşitlilik her zaman işe yarar.” diyerek Türkiye kapitalizminin yalnızca Mehmet Şimşek ve ekibinden ibaret bir şekilde ilerlerse Türkiye’yi daha kolay yönetebileceklerini ifade etti.
“En Atlantikçi sermaye bile dengeleyecek başka bir kanala ihtiyaç duyar”
Türkiye’deki aktörler arasındaki mücadelenin ülkenin yönüne karar vermediğini, sermaye sınıfının ihtiyaçları için bu çatışma ve tamamlayıcılığın bir zorunluluk olduğuna işaret eden Okuyan “Bu açıdan baktığımızda Devlet Bahçeli üzerine düşen misyona göre hareket ediyor” diyerek bu gibi aktörlerin bir iş bölümü ile hareket ettiklerini ve en Atlantikçi sermayenin bile hareket alanı yakalamak için başka bir kanala ihtiyaç duyduğunu ifade etti.
“Mehmet Şimşek AKP’nin değil sermaye sınıfının bakanıdır”
Mehmet Şimşek’in rahatlığının kaynağında sistem içinde alternatifinin olmadığını bilmesinin yattığını vurgulayan Kemal Okuyan “Türkiye’de sermaye sınıfı Mehmet Şimşek politikaları yani İMF politikalarının sürmesini garanti altına almak istiyordu. Bu seçim olmaması demek. Özgür Özel de buna uygun şekilde bir buçuk yıl sonra seçim olsun diyerek bu politikaları garanti altına almış oldu.” dedi. CHP’nin arada sırada tırnaklarını çıkarmasının, Erdoğan’ın ise ara sıra agresiflik yapmasının sistem açısından “normlaleşme”den daha önemli bir ihtiyaç olduğunu söyleyen Okuyan önümüzdeki dönemi planlayanın büyük sermaye olduğunun altını çizdi.
“Kaynak sorununun temel nedeni kaynakların sermaye sınıfına gitmesidir”
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan halkın yaşadığı sıkıntıları gidermek için ortaya atılan çeşitli önerilerin yapay karakter taşıdığını ve halka merhem olacak gibi görünen ufak iyileştirmelerin ardından halka verilenden çok daha fazlasının geri alınması için farklı kanalların devreye sokulduğunu hatırlattı.
İşin temeline müdahale edilmediği taktirde emekçi halkın yaşamında iyileştirmelerin imkânsız olduğuna işaret eden Okuyan “Temeli şu; Türkiye’de yüzde birlik bir kesim servetin yüzde kırkına sahip. Bunu vergi ile düzeltemezsiniz, nedenini bulmanız lazım. Bunun nedeni artı değer hırsızlığı ya da insanın insanı sömürmesi üzerine kurulu bir düzen. Başka hiçbir açıklaması yok, bunu ortadan kaldırmaları gerekiyor.”
“Onca şeye rağmen Koç imgesini itibarsızlaştıramıyoruz”
Ülkede bu kadar yoksulluk varken sermaye algısına dair yaygın bir olumsuzlamanın ortaya çıkmaması ciddi bir sorun olduğunu hatırlatan Kemal Okuyan, “Türkiye’nin ‘devletçi’, kamucu iktisatçıları arasında bile Türkiye’deki büyük sermayeye, Koç imgesine dair bir sempati var. Çağdaş sermaye diye bir algı yaratılıyor. Buradan ortaya çıkan, dokunulmazlık elde eden sermaye sınıfının Türkiye toplumundaki yerini oynatmadan Türkiye’de hiçbir şey yapamayız” diyerek “İdeolojik tercihleri boş verelim, ‘ben açım onlar tok’ duygusu. Türkiye solunu katarak söylüyorum, Dilan Polat’a gösterilen tepkinin yüzde biri Koç sermayesine gösterilmiyor. ‘Alçaklar, görgüsüzler, bizim paramızla zengin oluyorlar…’ Demek ki bazı şeyleri tetikliyor ama öbür sanki son derece meşru, hak edilmiş bir zenginlik var!” dedi.
“Bu meydan okumaya bir meydan okuma ile yanıt verilmeli. Sermayenin muazzam bir dokunulmazlığı var. Zaman zaman orada kimi gedikler açılıyor. Dilan Polat örneği çok küçük bir delik. Beşli Çete biraz daha büyük bir delik. Bütüne dair ise hep bir toplumsal onay var. Erdoğan’ın toplumsal onayı zamanla düşebiliyor ama büyük sermayeye dönük algı değişmiyor. Bizim temel sorunumuz bu. Çok geniş bir kesim bal gibi farkında sömürü olduğunun çünkü kendisinden biliyor. Burada büyük bir siyasi başarı var. Bu algıyı mutlaka değiştireceğiz. Geçmişte büyük sermaye solun ve işçi sınıfının hedef tahtasıydı, şimdi ise sol için bir demokratikleşme unsuru, işçi sınıfı açısından ise kadirşinas, kendisine iş olanağı veren bir şeye dönüşmüş durumda. Bu çok üzücü. Bu meşruiyete karşı büyük bir saldırı gerçekleştireceğiz.” diyerek ülkedeki sorunlar neticesinde burjuva siyasetçilerin bütün tepkileri üzerine çekmesi ama büyük sermayenin bu kadar dokunulmaz olması ve hiçbir şeyden zarar görmemesinin başa gelebilecek en kötü şey olduğunun altını çizdi.