‘Passolig devri bitti’ uydurması!

TFF’nin Süper Lig ve 1. Lig maçlarına çipli T.C. kimlik kartlarıyla da girilebileceğine dair açıklaması sonrası, medyamız sağ olsun, birkaç gündür anlamsız bir heyecan dalgası yayıyor: “Passolig devri bitti.” Birbirinden kopyalanıp yapıştırılan haberlerin başlıklarında hep bu vurgu var. Sonradan markanın adı olan “Passolig”le anılmaya başlanan e-bilet sistemi herkeste nasıl bir antipati uyandırdıysa medya TFF’nin açıklamasını böyle haberleştirmeyi uygun gördü, insanlar da fazla sorgulamadan Passolig devrinin bittiğini yani e-bilet sisteminin sona erdiğini düşünmeye başladı. En azından sosyal medyada haberlerin altına yapılan yorumlarda bu ruh halinin çok yaygın olduğunu gördük.
Aslında TFF’nin açıklamasının tamamından da, ilgili haberlerin satır aralarından da konunun böyle olmadığı anlaşılabiliyordu. Normalde gazetecilerin yapması gereken, bir basın metnini hüsnükuruntuyla yazıya dökmek değil gelişmenin öznelerine danışarak açıklayıcı, bilgilendirici metinler kaleme almak, yani “haber”leştirmekti ama -herhalde yoğunluktan- tek işimizi yapmakta yine başarısız olduk. Neyse ki hâlâ temel gazetecilik refleksini kaybetmemiş olanlar var. Emrah Kayalıoğlu ve Mehmet Ayan, “Gol var mı?” YouTube kanalında Passolig Genel Müdürü Atıl Aykar’ı ağırladı ve yanlış anlaşılmaların önüne geçecek bir yayın yapıldı.
***
Özetle Passolig devrinin bittiği yok, değişen şey Passolig’in tekel konumunun sona ermiş olması ki bunun kararı zaten daha önce verilmişti. Artık isteyen kulüpler farklı e-bilet şirketleriyle çalışabilecek. Şimdilik Passolig’in sektördeki ezici ağırlığı devam ediyor. 4 büyük kulübün yanı sıra Süper Lig’deki 18 takımın 13’ü hâlâ Passo’nun sistemiyle yola devam ediyor. Aykar, Süper Lig ve 1. Lig’deki takımlardan 23’ünün kendi sistemlerini kullanmaya devam ettiğini söylüyor.
TFF’nin açıklamasındaki vurgu “Futbolun gerçek sahibi taraftarların stadyumlara erişimini kolaylaştırmak” amacıyla yeni bir düzenlemeye gidildiğine dairdi. Yukarıda belirttiğimiz gibi bu düzenleme, artık yanında Passo kartı ve bu uygulamayı barındıran cep telefonu olmayanların stadyuma, biletlerini tanıttıkları çipli T.C. kimlik kartıyla girebilecek olmasından ibaret. Aslında “futbolun gerçek sahipleri”nin işi pek de kolaylaşmıyor üstelik şirket sayısı arttığı için onların sistemlerine de kaydolma zorunluluğu geliyor. Yani taraftarın işi zorlaştı bile denebilir.
Zaten taraftarın sonradan bu sistemle olan dertleri arasında bunun yeri yok denecek kadar küçüktü. E-bilet sistemine muhalefetin temeli onun taraftarı fişleme yöntemi olmasınaydı. 2011 yılıyla birlikte 6222 sayılı Yasa’nın düzenlenmesi, “siyasi tezahürata ceza”nın gündeme getirilmesi, kamera sistemleriyle taraftarı gözetlemenin yaygınlaşmasını 2013’te taraftar gruplarının aktif olarak katıldığı Gezi direnişi takip etmiş, 2014’te ise e-bilet sistemi Erdoğan’ın “bizim Çalık” olarak andığı Çalık Holdingin Aktif Bank’ına zimmetlenmişti. Başta sisteme karşı ortaya konan örgütlü ve bireysel boykotlar zamanla sönümlenirken bu süreçte stadyumları dolduranların demografisi de, halkın maç izleme deneyiminden beklentisi de, siyasi reflekslerin tribündeki varlığı da zayıfladı. Evet, sistem e-biletle stadyuma giden herkesi fişleyebilme becerisi kazandı ama başta “Tribünde şiddeti, küfrü önleme” olmak üzere Passolig’in ve iktidarın iddialarının çoğu hayata geçmedi.
Passolig, “Tribünlere medeniyet getirdiğini” iddia ederken (Abartmıyorum, aynen böyle demişlerdi) sahaya bıçakla dalan taraftarları da gördük, hakem döven kulüp başkanlarını da. Futbolun ürettiği düşmanlığın, nefretin arttığına da tanık olduk, tribünden koro halinde edilen küfürlere de. Hep söylüyorduk, tribündeki şiddeti, küfrü tribünde alacağınız önlemlerle sonlandıramazsınız, çünkü bu eğilimler gündelik hayatın içinde, toplumda, kültürde açığa çıkan gerçekliğin sonuçları. Bunu söylerken bir şeye daha dikkat çekiyorduk, toplumda siyasi iktidara yönelik tepkilerin zaman zaman tribünlerde yankılanmasını da bu yolla engelleyemezsiniz. Fişleseniz de, ceza verseniz de… Erdoğan’ın çok korktuğu Mısır örneği gibi radikal sahneler görmedik belki ama birçok kez tribünlerin siyasi protestolara katıldığına tanıklık ettik. Ha fişleyebilme mahareti, bunu azaltmış mıdır, evet. Tribünlerin “soylulaştırılması” bunun biçimlerini değiştirmiş midir, evet. Ama protestoların önüne geçilememiştir, nitekim 2011’de Galatasaray’ın stat açılışında yuhalanan Erdoğan’ı İstanbul’un büyük kulüplerinin stadyumlarında hâlâ göremiyoruz.
Tekrarlayalım, Passolig devri bitmedi, e-bilet sistemi yoluna çeşitlenerek devam ediyor ama zaten “Passolig” bir zihniyetin karşılığı idiyse o zihniyet de sürücü koltuğunda oturmayı sürdürüyor. Yıllar önce yazdığım bir yazıdan alıntı yapacak olursam “E-Bilet uygulamasının sporda şiddetle hiçbir derdi yok. E-Bilet tamamen taraftarı fişlemeyi amaçlayan, tribün kültürünü hedef alan, tribündeki siyasi dalgalanmaları önlemeyi hedefleyen, bunu yaparken de belli çevrelere ekonomik gelir kapısı açan bir uygulamadır.” Bu hafta söz konusu haber başlıklarını gören taraftarlardaki heyecanı anlıyorum ama maalesef bu cephede de “Durmak yok, yola devam” diyorlar.