Saadetli hanımlara seminer
Saadet Partisi Kocaeli İl Kadın Kolları, 31 Mart 2019 yerel seçimlerine yönelik, il ve ilçe yönetim kurulu üyelerinin katılımıyla Etkili ve Doğru İletişim semineri düzenledi
KOTO Beytül Kebap Restoran toplantı salonunda gerçekleşen, Psikolog ve Psikoterapist Zeynep Doğanay’ın konuşmacı olarak katıldığı seminere özellikle gençler yoğun ilgi gösterdi.
Şeffaf bir yönetim anlayışıyla Başiskele’de tertemiz bir sayfa açacağız diyen Saadet Partisi Başiskele Belediye Başkan adayı Zafer Mutlu’nun da katıldığıseminerin açılış konuşmasınıİl Kadın Kolları Başkanı Reyhan Şengün yaptı.
Kocaeli İl Kadın Kolları Başkanı Reyhan Şengün seminerde şunları dile getirdi: “ Kıymetli Kadın Kolları ve Gençlik Teşkilatı üyelerimiz,
2019 Yılının ilk divan toplantısını icra ederken, ilimizin dört bir köşesinden hoş geldiniz. Her birinizi sevgiyle selamlıyor, toplantımızın en büyük hayırlara vesile olmasını öncelikle şehrimize, iyilikler güzellikler getirmesini diliyorum.
Yarıyıl tatilinde icra ettiğimiz bu toplantı vesilesiyle;
Sevgili çocuklar, gençler, karnelerinizdeki notlar önemli olmaksızın her birinizi tebrik ediyorum. Biliyorum ki çocukluğun ve gençliğin muhteşem enerjisini, çok çalışarak ders başarısına çevirmek her biriniz için çocuk oyuncağı. Başarının, iyi bir insan olmanın en büyük erdem kabul edildiği ölçekle belirlendiği nitelikli eğitim hakkına kavuşacağınız günlerin geleceğini ümit ediyorum. Bolca kitap okuyarak dinlendiğiniz, ev işlerinde annelerinize yardım ederek eğlendiğiniz, varsa köyünüz, gitmeyi ihmal etmediğiniz bir tatil diliyorum.
Kıymetli Hanımefendiler, Gençler,
Gündemimiz kadınlarımız ve şehirlerimiz.
Toplumsal yapımız olarak aile, ailenin en temel unsuru kadın.
Evimiz olan şehir ve sorunları…
Aslında sorun diye bir şey yoktur. Gerçekler ve olgular vardır. Bu gerçekler doğru anlaşılamaz ve yönetilemezse sorun haline gelir.
Çalışmalarda amacımız; diyaloğu geliştirerek, halkımızla, ortak problemlerimize birlikte çözüm aramaktır.
Bugün insanımız, sevgi, barış ve kardeşliğin, insan hakları ve özgürlüklerin, adalet ve gerçek hak anlayışının hakim olduğu bir dünyanın ihtiyacı ve hayali içindedir.
Her türlü inanç, fikir, dil, din, etnik farklılıklarımızdan, kimliklerimizden dolayı hiçbir endişe duymadan, toplumda huzur ve barış içerisinde, kardeşçe yasayabileceğimize inanıyoruz.
Bunun için gerekli olan, doğuştan gelen temel insan hakları içerisinde yer alan; yaşama, mülkiyet edinme, inanç ve ifade özgürlüğü, nesebin korunması haklarını tüm insanlar için korumak, hukukun üstünlüğü ve adaletin kamil manada uygulanmasını sağlamak; fertten devlete hepimizin sorumluluğundadır ve zaruridir.
Bu bilinçle, toplumsal yaşantının en pratik tatbiki şehirlerimizden geçer. Şehirlerinde bir ruhu vardır. Şehrin ruhunu insan oluşturur kuşkusuz.
İnsan yaşadığı şehri şekillendirir. Şehir de insanı.
Her düzenin altında bir inanç, felsefe ve mutabakat yatar. Farklı kimliklere sahip olarak, o şehrin sakini olma ortak paydası,bu ruhun mayasını oluşturur.
Birlikte, gönüllülük esasıyla, değerleri kuşanarak, hatta gayret ölçüsüyle oluşan bu şehirlilik, o şehri yaşanası yapar.
Sadece insan için değil, hayatı paylaştığımız diğer canlılar, doğa hatta eşya için, hak ölçüleri içinde yaşamanın, kuşaklara daha güzel, yaşanabilir ve sürdürülebilir şehirler bırakmanın yolu olduğunu düşünüyoruz.
Toplumsal varlık olarak insan yalnız yaşayamaz. Fiziksel ve sosyal ihtiyaçları vardır. Toplumsal hayat, kadın- erkek, çoluk- çocuk, genç- yaşlı beraber biçimlenir ve sağlam bir yapıyı oluştururlar ve toplun gelişimine, huzuruna katkıda bulunurlar.
Aile toplumsal yaşantının en küçük yapı taşıdır. İnsanın ihtiyaçlarının karşılandığı yerdir. Sevgi, saygı, huzur, kabul görme, güven duygusu aile içinde tamamlanır. Aile, insanın şekillendiği yerdir. Eğitimin ilk basamağıdır. Özellikle adalet, merhamet, dayanışma, paylaşma, birlik, beraberlik, fedakarlık gibi bireysel ve sosyal değerlerin temeli aile içinde atılır.
Bu yüzden ana-babanın bilinç düzeyi ailenin, dolayısıyla toplumun bilinç düzeyini belirler. Bunun için nitelikli eğitim, itibarlı, güvenli, onurlu bir yaşam, kamu hizmetlerine ve kaynaklarına eşit erişim; kadın-erkek herkes için tartışılmaz en temel insan hakkıdır.
Aile yapısının bozulması ve ihmali topluma, maddi manevi altından kalkılamaz yük getirir.
Sorunları çözümlenemeyen ailelerde boşanmalar artmakta, beraberinde, sokakta yaşayan insan sayısında artış olmakta, aile içinde şiddet ve cinayet sayısı, suç işleme oranları artmakta, ekonomik olarak ihtiyaçlı hale gelinmekte ve tek gerçek; tüm aile bireylerinde mutsuzluk oluşmaktadır.
Neticeye yönelik çözümlerden önce, sebebe yönelik planlamalar yapılarak, ailenin bütün unsurlarının ekonomik ve eğitim yönünden güçlenmesi sağlanmalıdır.
Aile birliği ve bütünlüğünü korumak anayasal bir görevdir. Ailenin, yani toplumun inşasında en büyük pay kadınındır.
Ev hanımı, doktor, mühendis, öğretmen, yazar, çizer, gazeteci olarak, fabrikada işçi, tarlada çiftçi, pazarda esnaf, ticaret erbabı, iş kadını, yönetici olarak; toplumun her alanında çalışan, üreten, iradesini hiç kimsenin etkisi altında kalmadan, her türlü mahalle baskısının dışında ve özgün bir şekilde kullanan kadınlar; daha güzel bir yarını şekillendirecek en önemli unsurdur.
Kadın olmak, tatil boyunca çileli bir süreçtir. Bugün bile zordur. Hem aileyi, hem de onun dışındaki yaşamı idame ettirmeyi gerekli kılmaktadır. İki yaşam arasında kalan kadın,doğal olarak bu yükün altında ezilmekte,sömürülmekte,daha da ileri gidilirse kendi olmaktan alıkonmaktadır.
Kadının eğitimini, sağlığını sosyalleşmesini, üretiminin ekonomik karşılığını almasını sağlamak, önündeki engelleri kaldırmak aslında hem bireye, hem topluma yapılan yatırımdır.
Bugün ailemiz için, kadınlarımız, çocuklarımız için, insan için, daha iyi, daha doğru, daha adil bir hayat isterken mevcut durum değerlendirmesi yaptığımızda, günümüzde beklentileri karşılayacak bir şehir hayal etmek bir yana, kadim zarafetimizi yansıtan şehirlerimizin bile tahrip edilmiş durumda olduğunu, şehri imar anlayışımızın, imarı şehirleştirerek ranta dönüştürdüğünü görüyoruz.
Diğer taraftan, şehrin artan sorunlarıyla, milletimizin yaşam standartları giderek düşmektedir.
Şehirlerin, göç sebebiyle artan nüfus yoğunluğu sebebiyle altyapı, yeşil alan, ulaşım, park, çevre kirliliği, güvenlik gibi sorunları artmıştır.
Tüm bu olumsuz gelişmeler karşısında yaşanabilir şehirler inşa etmek için, yönetim anlayışında dönüşüme ihtiyaç vardır.
Yerel yönetimler; halkın yaşadığı yerlerde günlük ihtiyaçlarını karşılamak, yaşantılarını kolaylaştırmak için görevlendirilen kurumlardır.
Diğer taraftan şehirlerde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan kentsel dönüşümün soysal, ekonomik, kültürel ve manevi boyutları göz ardı edilerek, salt karlılık ilişkisine dayalı, çok katlı biçimsiz yapılaşmalara izin verilmiştir.
Bu ve benzeri uygulamalar kırsal kalkınma ve sürdürülebilir hizmet kalitesi açısından şehrin ve insanımızın geleceği adına fırsatların kaybedilmesi demektir.
Belediyeler kaynaklarını, ihtiyaçları karşılayan, sorunları çözen, verimliliğe, üretime ve istihdama yönelik projelere tahsis etmeli, maliyetli popülist projelerden ve israftan kaçınmalıdır.
Ayrıca farklılıklar zenginlik unsuru görülerek katılımcılık sağlanmalı, mahalle kültürü, komşuluk, geleneksel mimari yapı ve sivil toplum dayanışması korunmalıdır.
Gündelik hayatın doğallığı içerisinde şehirlerimizi geleceğe hazırlayacak ve insanımıza yaşanabilir alanlar kuracak bir arayışa kapı aralayan yeni bir seçim zamanı gelmiştir. Çünkü milletimiz, görev anlayışında, halkla bütünleşmede ve hizmet sahalarının geliştirilmesinde yeni bir vizyon beklemektedir.
Şehirleri, yönetenlere bir emanet olarak gören bizler, yeniden yaşanabilir şehirler oluşturmak istiyoruz.Bu açıdan şehir politikamızın temeli,geleneğin birikimi ile gelecek arasında sağlam bir bağ kurmak olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle,31 Mart yerel seçimlerinde halkımızla ittifak ederek, hak ettiği şehirlere yine halkımızla birlikte erişeceğiz.
Saygı ve sevgilerimle”