Siyaset

Türkiye’de Hukuk ve Demokrasi Krizi: Bir Yıkım Dönemi mi?!

Saraçhane bir başlangıç olabilir mi?

İmamoğlu’nun başkalarına göre şahsileşmiş bir çaba gibi gösterilen başarı çizgisi tarihsel koşulların buluşması ile ortaya çıkmış bir aşamada.

Siyaset, sadece “siyasetçilere” bırakılmayacak kadar ciddi bir konudur.

Siyaset yapma hakkını  halkın elinden çalan ideolojik sefalet, halkın  sahip olması gereken  özgüveni de yok ederek siyasetin bütün çözümlerini hizmet ettiği sınıfsal çıkarlar üzerinde inşa eder.Bugün ülkemizde bu ideolojik sefalet, halkın sosyal ekonomik sefaletine rağmen tutunduğu damarları kaybetme korkusuyla her türlü meşru olmayan yolları denemek zorunda kalıyor.

Ana muhalefetin toplumsal bütünlüğe  hitap eden temel demokratik çözüm ilkelerinin karşı bir antitezini savunmak yerine, belden aşağıya vurma taktikleri kulkanarak rakibini gözden düşürülmesi makbul siyaset sayılıyor.

Ülkenin demokratik haklarını kullanmasını sağlayacak serbest seçim zemini her geçen gün meşru niteliğinde savrularak ülkenin kaynaklarının heba edilmesine, üretim gücünün gerektiği ölçüde kullanılmamasına yol açıyor.

Büyümeye rağmen artan gelir adaletsizliği acımasız bir emek sömürüsü ile başabaş gidiyor.

Ülkenin ulusal servetlerini yeni bir adaletli gelir dağılımı üzerinde değerlendirecek çok seçenekli  fırsatları kullanma ekonomisi yerine, devlet sırtından geçinen kolaycı yöntemlerle şişirilmiş verimsiz bir sermayenin iştahına göz yumuluyor, hatta bu bilerek reşvik ediliyor.

Belirsizlikten beslenen güç dayatması

Gelirleri  giderlerinden daha hızlı büyümeyen bu verimsiz ekonomi yapısı gereği,  kaçınılmaz olarak enflasyona yol açıyor ve bunun ceremesini daha da yoksullaşan halk çekiyor.

Türkiye, burada sıralanması sayfalar sürecek zor şartların esiri kalmış bir yıkıntı döneminden geçiyor. Bu yıkılmanın göstergelerinin anayasal temelde  izahı yapılacak hukuksal ve kurumsal nedenleri var. İşin birinci bozulmuşluk ekseni bu. Diğeri de bu eksenle simbiyotik bir ilişki halinde hareket eden demokratik rejimi yok sayan tutum ve alışkanlıklardır.

Bunların var olma iraderindeki kararlılık toplumsal beraberliğin en temel ilkelerini görmemezlikten gelecek kadar aşırı uçlarda. Bu ise politik mücadelenin meşru biçimlerini sürekli yıpratan bir sürece dönüşüyor ve bir yandan kendini daha çıkmaza sokan bir  yıpranmışlığa yol açarken öte yandan mücadelenin hedefine oturulan muhalefet tarafını da itibarsızlaştırma yoluyla zihinsel bir kaosa ya da belirsizliğe sebep oluyor.

Başka bir deyişle toplumsal muhalefetin iktidar olma hamlesini boşa çıkartmak için uygulanan  bu manevralar aynı anda sistemin bütünsel olarak çöküntüye uğramasına, belirsizlikten beslenen bir güç dayatmasına dönüşüyor.

Sorunun çözümü için serbest rekabetin yerini zorlayıcı, inkarcı, yok edici bir dayatma doldurmaya baÅŸlıyor.Daha pratik ve dramatik anlamda açıklamak gerekirse, CHP’nin cumhurbaÅŸkanı adayı Ekrem Ä°mamoÄŸlu’nun yarışmadan sözde hukuk kuralları ile vareste tutulmaya çalışılması demokrasiye indirilmiÅŸ bir darbe niteliÄŸi taşıyorDemokrasinin varlığının  seçim sonuçları kadar seçilme koÅŸullarının da beraber ele alındığı bir siyasi anlamı olduÄŸu hiçe sayılıyor böyle olduÄŸunda.Bu konu ülkemizin geleceÄŸini belirleyecek demokratik yolların heba edilmesiyle sonuçlanacak siyasi bir yıkıma dönüşebilir ve bu durum 21. Yüzyılın ortasına doÄŸru evrilmesi ÅŸiddet boyutlarına varacak baÅŸka bir  kriz ortamında bizi tehlikeli sulara sürükleyebilir.Bu evrilmenin iç siyaset tarafındaki ekonomik dalgalanmalar eÄŸrinin dibe vurduÄŸu anlarda toplumun saÄŸlıklı tepkiler göstererek devreye girmesini engelleyecek ÅŸekilde manipülasyonu da kızıştırabilir.Geçenlerde  Yılmaz Özdil’in yazısında  “arkadan yaklaÅŸmakta olan cankurtaranın yol isteme ısrarı” büyük hasara yol açabilir deniyordu.  Geliyorum diyen  tehlikenin uygulayıcı adımları ise son dört gündür ÅŸaşırtıcı bir hızla devam ediyor.                                                                            Diploması otuz yıl sonra  Ãœniversite tarafından iptal edilen Ekrem Ä°mamoÄŸlu için açılan davaların peÅŸisıra baÅŸlayan yeni tutuklamalar ve yasaklar artık Türkiye’de siyasi rejimin niteliÄŸini artık baÅŸka bir yöne çevirmiÅŸtir.

Rejimin darbe niteliği sayılacak  ısrarlı tutumları ile gelinen  bu noktada demokrasi ve hukuk kayıplarını önlemek için sağduyu ile hareket edecek özgürleşmeden yana bir dayanışmaya ihtiyaç vardır. Ülkenin geleceğini bir sorun olmaktan çıkartacak sağlıklı doğru adımlarla  yüzyılını geride bırakmış Cumhuriyetimizin demokrasi bilinci ile bunu sağlayacak yeteneğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Türkiye siyaseti otoktratik bir rejimin kıskacında

Dev uyandı. Daha öncekilerle mukayese edildiğinde, çevreci duyarlılığın tetiklediği özel hayata müdahale etmeye yeltenen iktidara karşı seküler duruşu ifade eden Gezi olaylarından öznesi ve bu noktaya getiren süreç itibarıyla farklı bu kez. Ama tek benzerliği yine kitlesel oluşu.

Ãœzerine bilimsel anlamda çok ÅŸey yazılmalı, konuÅŸulmalı. Özetleyecek olursak en önemlisi ÅŸimdiki direniÅŸin bir sembolleÅŸen kahramanı var ve o da Ä°stanbul’da milyonların kalbini kazanmış Ekrem Ä°mamoÄŸlu.

Diyeceksiniz ki partisinde onu istemeyenler de var hata onun parti içinde baÅŸlattığı deÄŸiÅŸimi oldukça kiÅŸiselleÅŸmiÅŸ bir hırsa baÄŸlayıp hızla artan gücünden rahatsızlık duyanlar da. Dün konuÅŸtuÄŸum CHP’li siyasetçilerin bana anlattıklarından anlıyorum bunu. Ama öte yandan yine partisi içinde Ekrem bey çoÄŸunluk bir kesim tarafından artarak destekleniyor. Tipik parti içi rekabet diye açıklıyorum bunu. Haklı itirazlar da var elbet ama bu bütünü görmeyi engellememeli bana kalırsa. Ayrıca siyaset sosyolojisi tarihinden olagelen veriler dikkate alındığında yapılacak izahın tarlhsel maddi temelleri de mevcut.

Burada dikkat edilmesi gereken taraf şu: Ekrem beyin her görüşten halkla diyalog kurma yeteneği etrafındaki desteği duygusal bir bağa dönüştürmüş durumda. Onu bazı nedenlerle eleştirenlerin bile göz ardı edemedikleri nokta budur. Bu kişisel farklılık  tek başına kendisini başarılı kılmaya yetmez hiç süphesiz. Türkiye siyaseti otoktratik bir rejimin kıskacından kurtulmak istiyor ki en büyük neden bence bu.

Ä°mamoÄŸlu’nun baÅŸkalarına göre ÅŸahsileÅŸmiÅŸ bir çaba gibi gösterilen baÅŸarı çizgisi tarihsel koÅŸulların buluÅŸması ile ortaya çıkmış bir aÅŸamada.  En önemlisi de onun kiÅŸisel yetenekleri toplumsal muhalefete canlılık veren  üstün gelme ÅŸansını yaratmış halde. Hatta denebilir ki toplumun CHP’nin de önüne geçen pozisyon alışı Ekrem beyi halka yaklaÅŸtırmıştır.

Bu nedenle ÅŸu aÅŸamada kimse Ekrem Ä°mamoÄŸlu’nu doÄŸrudan karşısına alamıyor. Bu durumda parti içinde birlik beraberaberlik söylemi itirazlara üstün geliyor. DoÄŸrusu da bu. Ama asıl mesele bundan sonra ne olacağı. Onu da hem parti yönetiminin becerileri hem de  kitlelerin katkısı  belirleyecek. Elbette bu sürecin baÅŸarısında  önemli bir etken daha var: siyasi kariyerinde yenilmeyi asla kabullenmek istemeyecek olan iktidarın başındaki kiÅŸiyi unutmamak gerekiyor, çünkü demokrasi ve hukuka uygunluÄŸu asla kabul edilemez tutumu onu cumhurbaÅŸkanlığı kimliÄŸinden uzaklaÅŸtırıp  keyfiliÄŸe sürüklemiÅŸ, bir parti lideri kimliÄŸine daha çok yakınlaÅŸtırmıştır. Kaldı ki bu iki kimliÄŸi pragmatist bir lider olarak birlikte kullanmaya her zaman eÄŸilimli biridir kendisi.

Artık olan olmuş ama henüz her şey bitmemiştir. Bu noktada özgürlük ve demokrasiden yana olmayı sağlayacak başarılı blr toplumsal mücadele tarihe adını koyacak.  Belki çok hızlı olmayacaksa da tarih toplumların ihtiyaçları doğrultusunda gereken fedakarlıklarla biçimlenir. Bunun gerçekleşmesi için en yaşamsal engel aşılmış durumda: Toplumsal cesaret!

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu