Yeni yönetim basınla tanıştı
Aydınlar Ocağı Kocaeli Şubesi'nin seçilen yeni yönetimi basın mensuplarıyla bir araya geldi
Aydınlar Ocağı Kocaeli Şubesi’nin yeni başkanı Avukat Gürkan Uysal yaptığı konuşmada şunlara değindi: “Öncelikle davetimize icabet ederek bizleri onurlandırdığınız için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Tekrardan, hepiniz hoş geldiniz. Az önce Kürşat kardeşim Aydınlar Ocağı’nın tarihçesini yani geçmişi sizlere aktardı. Ben de onun kaldığı yerden devam ederek Aydınlar Ocağı’nın geleceğini anlatmaya çalışacağım.
2 hafta önce yaptığım kongre konuşmasında birkaç hususa özellikle vurgu yapmıştım. Burada sadece ana başlıkları ile tekrar edeceğim. Bizim kendimizle alakalı ilk hedefimiz kadın üye ve yönetici sayımızı mevcut üye ve yönetici sayımızın yarı oranına getirmektir. Yine Z kuşağı olarak ifade edilen genç üye ve yönetici sayımızı artırmaktır. Aydınlar Ocağı ile alakalı ikinci önemli husus ise biz siyasi iktidarın taraftarı da değiliz muhalifi de. Biz ülkemizi alakadar eden konularda tavrımızı sadece ve sadece ilkeler doğrultusunda belirler ve ortaya koyarız. Nitekim, seçimden hemen önce yaptığımız seçim güvenliğine yönelik basın açıklamamız ile bu hususu ortaya koyduğumuzu düşünüyorum.
Ergenekon Destanı’nı hepiniz bilirsiniz. Merak etmeyin hepinizin malumu olan eski Türk destanlarını anlatarak sizleri sıkmayacağım. Burada bambaşka bir hususu arz etmek için Ergenekon Destanı’na atıf yapıyorum yalnızca. Ergenekon Destanı’nda, Çin’in baskınından sağ kurtulan iki Türk ailenin dağlarla çevrili bir alanda büyüyüp çoğalmaları ve artık oraya sığmamaları üzerine demirden bir dağı eriterek Ergenekon’dan çıkmaları anlatılır.
Bugün bizim millet olarak zihin dünyamız, tıpkı Ergenekon gibi bir takım demirden dağlarla çepeçevre kuşatılmıştır ve millet olarak ancak bu demirden dağları eritip sıkıştığımız o dar dünyadan dışarı çıkarak problemlerimizden kurtulabiliriz. Zihin dünyamızın etrafını kuşatan bu dağlardan ilki; yanlış algılanan devlet kavramıdır. Türk milletinin devlet algısı devleti kutsallaştırmakta, onu milletin hayatını kolaylaştıracak bir araç olmaktan çıkartıp bir amaç haline getirmektedir. Bu bakış açısı nedeniyle devletin hataları görülmemekte, bilakis o hatalara taraftar olunmaktadır. Bu “kutsal devlet” anlayışı devletten menfaat temin eden bir grup gözü açığın uydurmasından başka bir şey değildir aslında. Bu menfaat grupları ne zaman akıl ve mantıkla izah edemeyecekleri bir Ali Cengiz oyunu oynasalar ve iş üstünde yakalansalar “devletin bekası” der işin içinden sıyrılırlar.
Zihin dünyamızın etrafını kuşatan ikinci dağ “Lider sevdasıdır”
Reisin, Liderin, Başkanın, Önderin, Şeyhin, Hocaefendinin sorgulanamazlığı, ona mutlak itaat edilmesi fikri Türk milletinin üretkenliğine mani olmanın yanında kendi öz kimliğine de ters düşmektedir. Çünkü Türkün mayasında isyan vardır. Türk başına buyruktur. Tarih boyunca iki yüzün üzerinde devlet yıkıp devlet kurmasının özünde bu isyankâr ruh vardır. Bu lider sevdasının bir yansıması da “kurtarıcı beklentisidir”. Milletimizin her bir ferdinin hayallerini süsleyen bir kurtarıcı, bir “Deus ex machina”, bir “Mehdi veya Mesih” vardır. Halbuki “milletin istiklalini yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” sözünde olduğu gibi milletin problemlerini çözümü veya milletin kurtuluşu, her bir ferdin azim ve kararlılık sahibi olmasındadır. Bir kurtarıcı beklemek beyhude olacaktır.
Bir diğer dağ, söylem ve eylem uyumsuzluğudur
Uğruna insanların can verdiği toprağa denize çöpünü atan, kanalizasyonunu akıtan, sanayi kuruluşlarının kimyasal atıklarını döken bir milletiz. Ama sorsanız bu topraklar uğruna canımızı gözümüzü kırpmadan veririz. Bir diğer dağ, Türk milletinin şanlı mazinin hatıralarında takılıp kalması ve bugünü ıskalamasıdır. İnsanların atalarının yaptığı güzel işlerle gurur duyması, onları örnek alması elbette tabiidir. Ama geçmişle gurur duyarken içinde yaşadığın anın görmezden gelinmesinin fayda getirdiği görülmemiştir. Konuya bir de tersinden bakalım. Bizim gurur duyduğumuz atalarımız mezarlarından kalkıp gelseler ve bizim şu anki halimizi görseler, acaba onlar da bizimle gurur duyarlar mıydı? Geçmişte yaşamanın, geçmişi efsaneleştirmenin kimseye bir faydası yok. Bizler artık kendi destanımızı yazmak zorundayız”